Coğrafik ve mevsimsel farklılıklara göre değişebilmekle birlikte hayat boyu %7-8 arasında apandisit riski vardır
5. Etyolojisi bilinmemektedir ancak yetersiz lifli diyet
6, ailesel faktörler
7 ve başta %11-52 oranında izlenen fekalit olmak üzere
8, LH, yabancı cisim, parazit, primer veya sekonder tümör nedenli luminal obstrüksion
9 gibi faktörlerin etiyolojide rol oynadığı düşünülmektedir.
Apandisit 10-19 yaş aralığında, erkek cinsiyetinde, beyaz ırkta (1.5 kat daha fazla) daha sık görülmektedir 5. Çalışma yetişkin hasta grubunda yapılmış olup apandisit en sık 20-29 yaş aralığında görülmüştür. Literatürle uyumlu olarak olguların çoğunluğunu erkek hastalar (%61.1) oluşturmuştur.
Gerek cerrahi olarak apendektominin yapılması ve gerekse patolojik olarak apendektominin değerlendirilmesi karmaşık ve zorlayıcı bir süreç değildir. Genellikle sağ alt kadran veya sağ alt kadrana yer değiştiren karın ağrısı şikayeti olan %60 hastada, klasik fizik muayene ve laboratuvar bulguları ile ameliyat sürecine kolaylıkla karar verilir ancak %40 hastada cerrahı zorlayıcı bir süreç beklemektedir çünkü erken verilecek ameliyat kararı NA’ya, geç verilecek ameliyat kararı da perforasyon ve beraberinde peritonit gibi komplikasyonların gelişmesine sebep olacaktır 1. Perforasyonun genel insidansı %16-39 arasındadır 1,10. Çalışmada perfore apandisit 94 olguda (%3.95 oranında) izlenmiştir. Yapılan çalışmalarda perfore apandisit izlenen hasta yaş ortalamasının perfore olmayanlara göre daha ileri yaşta görüldüğü tespit edilmiştir (sırasıyla 33’e karşı 24 yaş) 11. Literatür ile uyumlu olarak, çalışmada perfore apandisitin daha ileri yaşta görüldüğü (ortlama yaş 42.4±16.5 ) ve istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (P<0,001) (Tablo-2). Perforasyon oranı ile fatalite oranı arasındaki ilişki doğrusaldır ve perfore grupta fatalite 4-6 kat daha fazla izlenmektedir 10,12. Bu yüzden ileri yaş grubunda şüpheli karın ağrısı durumunda apendektomi lehine karar vermenin daha doğru olduğu sonucuna varıldı.
Çalışmada klinik olarak verilen apandisit öntanı veya tanısının, histopatolojik olarak %83 oranında doğrulandığı tespit edildi. NA oranı ise %15.92’dir (Tablo-1). NA oranı literatürde %2-40 arasında bildirilmiştir 13-15. Yüksek NA oranının nedeni perforasyon korkusudur ve aralarında ters ilişki vardır 16. NA oranımız dünya ve Türkiye verileri ile uyumludur.
Dünya çapında NA erkek hastalarda %9 olarak bildirilirken kadın hastalarda %19-47 arasında bildirilmiştir 15,17. NA oranının kadın hastalarda yüksek olmasının nedeni hemorajik korpus luteum, over kisti, over torsiyonu, rüptüre ektopik gebelik gibi jinekolojik nedenlerin akut apandisit klinik tablosunu taklit etmesidir. Çalışmada literatürle uyumlu olarak NA oranının kadın hastalarda istatistiksel olarak anlamı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir (Tablo-3). Bu nedenle kadın hastalarda apandisit şüphesinde jinekoloji konsultasyonu ile NA oranı azaltılabilir.
LH, NA nedenleri içinde 224 hasta (%9.43 oranında) ile en yüksek oranda tespit edilen subgruptur. Aynı zamanda %30.2±11.0 yaş ortalaması ile en düşük subgruptur (Tablo-2). Çalışmanın tüm olguları içermesi durumunda bu yaş ortalamasının daha da düşük olması beklenebilir çünkü çocuk ve adolesan hasta grubunda viral ve/veya bakteriyel enfeksiyonun neden olduğu LH, apandisit bulgularını taklit edebilir. Bizim kanımızca literatürde raporlanan tedavisiz iyileşmenin sebebi LH’dir 18.
Apendiksin immün sistemin bir parçası olması, barsak enfeksiyonlarından iyileşmede önemli bir rol üstlenmesi ve ayrıca apandisitin mutlaka gangren, perforasyon ve peritonitle sonuçlanmayacağının anlaşılmasıyla birlikte apendikse artık gereksiz bir organ gözüyle bakılmamaya başlanmıştır 19. BT gibi radyolojik yöntemlerin kullanılması da NA oranını %2’ye indirmiştir 13,20. Bütün bu gelişmeler özellikle çocuk ve adolesan hasta grubunda medikal tedavi seçeneklerini yaygın şekilde dünya gündemine sokmuştur. 1950’lerden beri hem komplike hemde unkomplike apandisit durumunda medikal tedavi üzerine çok sayıda çalışma yapılmış ve bu çalışmalarda ortalama %63 başarı oranıyla birlikte, rekürrens oranları %15-38 arasında ve özellikle erkek cinsiyetinde yüksek olarak tespit edilmiştir 19,21-23. Medikal tedavinin güçlü savunucularından Svesson ve ark. medikal tedavinin etkinliğinin geniş ölçekli çalışmalarla kanıtlanana kadar rutinde kullanılmasını önermemektedirler 25. Ayrıca medikal tedavinin yaygın olarak kullanılmasıyla antibiyotiklere karşı gelişecek direnç, medikal tedavi uygulanan hastaların uzun süreli takipleri için kullanılacak hastane, laboratuar ve sağlık personeli ihtiyacının ülkeye oluşturacağı ekonomik yük, göz önüne alınması gereken hususlardır. Bu nedenlerle medikal tedavi ancak cerrahi tedavi için yüksek risk içeren olgularda ve spesifik hasta gruplarında uygun olabilir.
Apendiks neoplazmları gastrointestinal sistem tümörleri içinde nadir olarak izlenir 4. Ancak noninvaziv görüntüleme yöntemleri ve kolonoskopi kullanımının yaygınlaşmasıyla, tanı anında azalan yaş ortalamasıyla birlikte artan insidansta tespit edilmektedirler 4. Çalışmada premalign lezyon ve malign neoplazm sıklığı sırasıyla %0.5 ve %0.6 oranında bulunmuştur. Premalign lezyon ve malign neoplazm grubunda yaş ortalamaları sırasıyla 55.9±18.1 ve 40,6±12,6 yıl olup apandisit ve apandisit dışı nonneoplastik durumlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulunmuştur (P<0,001) (Tablo 2). Çalışmada 11 olgu (%78) ile en sık izlenen malign tümör grubunu NET’ler oluşturmaktadır. Apandisit gibi başlangıç bulgusu epitelyal tümörlere göre NET’lerde daha sık olarak izlenmektedir 4. Çalışmada tüm NET olguları sağ alt kadran ağrısı ile başvurmuş ve apandisit tanısı ile opere edilmişlerdir. Bu nedenle apandisit şüphesi veya apandisit bulguları olan orta yaş hasta grubunda nadir de olsa NET olasılığı vardır ve medikal tedavi uygulanması durumunda mutlaka neoplazi olasılığı dışlanmalıdır.
Sonuç olarak, çocuk veya adolesan hasta grubunda multidisipliner yaklaşım, hastane gözlemi ve medikal tedavi seçenekleriyle negatif apendektomi oranı azaltılırken, ileri yaş grubunda perforasyon ve mortalite riskini azaltmak, maligniteleri atlamamak için appendektominin tercih edilmesi gerektiği sonucuna varıldı.