İrritabl bağırsak sendromu (IBS), saptanabilir biyokimyasal ve yapısal anormallikler olmadan karın ağrısı veya rahatsızlık ile kombinasyon halinde bağırsak alışkanlıklarının değişmesiyle karakterize olan gastrointestinal (GI) bir bozukluktur. IBS, önemli bir sağlık yükü yaratan ve yaşam kalitesini ciddi oranda azaltabilen yaygın bir fonksiyonel bağırsak hastalığıdır. Hastalığın ortaya çıkma nedenleri kesin olarak bilinmemekle beraber birçok faktörü içermektedir. IBS’nin patogenezinin anlaşılması oldukça önemlidir, çünkü günümüzde yeni farmakoterapi ajanları, IBS'nin bilinen patofizyolojik mekanizmalarını hedeflemektedir
1. IBS'nin patogenezi incelendiğinde, gastrointestinal motilitede değişiklik, beyin-bağırsak ekseninde ortaya çıkan etkileşimler, enfeksiyon sonrası görülen reaktivite, viseral aşırı duyarlılık, fekal mikro florada değişim, gıda intoleransı, anormal karbonhidrat emilimi ve bağırsak iltihabı gibi birçok faktörün rol oynadığı görülmektedir. Bununla birlikte, bu mekanizmalar arasında öne çıkan semptomlar karın ağrısı veya rahatsızlık hissi, ishal, kabızlık ve şişkinlikten ibarettir. Ortaya çıkan tüm semptomlar mide-bağırsak ile ilgili olmayabilir. Örneğin, bu semptomlardan birisi olan yorgunluk çok yaygın bir durumdur ve genel olarak bakıldığında ortaya çıkan şikayetler için semptomatik tedaviye odaklanıldığı görülmektedir
2. Bundan dolayı hastalığın teşhisinde bir standart prosedür oluşturmak için Roma Kriterleri adı verilen bir protokol uygulanmaktadır.
Roma IV, irritabl bağırsak sendromunu (IBS), bağırsak alışkanlıklarındaki veya dışkılamalarındaki değişiklik ile ilişkili olan tekrarlayan karın ağrısı ile karakterize olan fonksiyonel bir bağırsak bozukluğu olarak tanımlamıştır.
Düzensiz bağırsak alışkanlıkları, abdominal şişkinlik / şişkinlik belirtileri gibi tipik olarak mevcuttur (diyare, kabızlık veya diyare ve kabızlığın bir karışımı). Semptom başlangıcı tanıdan en az 6 ay önce gerçekleşmeli ve semptomlar son 3 ay içinde mevcut olmalıdır 3.
Roma IV kriterlerine göre IBS dört alttipe ayrılmaktadır. Bunlar; diyare baskın IBS (IBS-D), konstipasyon baskın IBS (IBS-C), konstipasyon ve diyarenin birlikte görüldüğü mix IBS (IBS-M), ve son olarak alttipi belli olmayan IBS. Bu tiplendirme tamamen hastanın verdiği bilgiler (dışkılamanın sıklığı ve dışkının kıvamı hakkında) kullanılarak yapılmaktadır 3.
Bu tiplendirmenin gerekçesi, klinik denemelere dahil edilen hastaların homojenliğini geliştirmek, etkili tanı ve tedaviyi yönlendirmek ve potansiyel patofizyolojik mekanizmalar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaktır 4.
Yapılan araştırmalar sonucunda ilginç sonuçlar da elde edilmiştir. Özellikle son yıllarda belirlenen mikrobiyota ve beyin-bağırsak aksı üzerine yapılan çalışmalar sonucunda IBS’nin tedavi seçenekleri arasına antidepresan tedavide girmiştir. Bunun en önemli sebebi ise yapılan çalışmalarda IBS’nin serotonin ile olan bağlantısının tespit edilmesidir.
Serotonin esas olarak bağırsak dokusundaki enterokromaffin hücrelerinde bulunur ve bağırsak refleksinin hareketinde ve bağırsaktaki duyusal iletimde ana düzenleyici olarak görev yapar 5. IBS'de serotonin düzenlemesinin anormal olduğu görüşünü destekleyen iki ispat çizgisi vardır. Kabızlık baskın IBS (IBS-C) olgularında plazma serotonin düzeylerinde azalma görülürken diyare baskın IBS'de (IBS-D) olgularında ise artış gözlenmektedir 6. Hem IBS'de hem de ülseratif kolitte normal mukozal serotonin ve serotonin taşıyıcı immün reaktivitesinde azalma ile birlikte serotonin sinyal mekanizmasında bozukluklar görülür 7.
IBS'nin kesin frekans oranları hesaplanmamıştır ve ölçülen prevalans tahminleri hem ülkeler arasında hem de ülkeler içinde uluslararası platformda değişkenlik gösterir. Bu fark, materyallerin kullanımında, teşhis kriterlerinde, kullanılan yöntemlerde, incelenen popülasyonlarda ve kültürlerde görülen değişikliklere ve prevalans araştırmalarının heterojenliğine bağlanmıştır 8. Prevalans ölçümlerinde ortaya çıkan farklılıklar bir kenara bırakılırsa, IBS’nin asıl ortaya çıkradığı sorun ölüm oranlarını arttırması değil, ancak doğrudan tıbbi maliyetler, verimlilik kaybı ve sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin düşmesi sonucu hastalara ve topluma önemli bir yük getirmesidir 9.
Literatüre bakıldığı zaman IBS ile ilgili olarak genom ebadında transkriptom çalışmalarının çok az olduğu görülmüştür. Bu sağlık probleminin moleküler mekanizmasının açıklığa kavuşturulması hastalığın teşhis edilmesinde, prognozunun değerlendirilmesinde ve yeni tedavi seçeneklerinin ve ilaç hedefi moleküllerin tespit edilmesinde önemli avantajlar sağlayacaktır. Yapılan bu çalışmada IBS transkriptom verisi analiz edilerek bu hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayan genler ve moleküler mekanizmaların tespit edilmesi amaçlanmıştır.