[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi
2013, Cilt 27, Sayı 1, Sayfa(lar) 033-037
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
İleri Yaşta Primer Adrenal Yetmezliğine Bağlı Ciddi Hiponatremi: Olgu Sunumu ve Literatür Derlemesi
Barış Önder PAMUK1, Sevgi POLAT2, Gülseren PAMUK3
1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji Bilim Dalı, İzmir, TÜRKİYE
2İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, İzmir, TÜRKİYE
3İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, İzmir, TÜRKİYE
Anahtar Kelimeler: Yaşlı hasta, adrenal yetmezlik, hiponatremi
Özet
Hiponatremi en sık görülen elektrolit bozukluğu olup yaşlı hastalarda yaygın bir hastane yatış nedenidir. Hiponatremi adrenal yetmezliğin ilk bulgusu olabilir. Konjestif kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği, hiperglisemi, hormonal bozukluklardan hipotiroidi, adrenal yetmezlik, tiazid grubu diüretik ve antipsikotik ilaçların kullanımları hiponatremi nedenlerini oluştururlar. Yaşlı hastalarda hiponatremi ek kardiak, hepatik ve renal yetmezlikler nedeniyle daha sık görülmekte ve hiponatremi bu hastalıkları daha komplike hale getirebilmektedir. Adrenal yetmezlik tanısı, çoğu zaman hiponatremi, hiperpotasemi, metabolik asidoz ve hipotansiyonla karakterizedir. Tüberkülozda adrenal bez tropizmi zayıf olmasına karşın halen adrenal yetmezliğin en sık sebeblerinden olup mekanizması net olarak anlaşılamamıştır. Semptomlar adrenal yetmezliğin gelişme hızına ve adrenal bez tahribatının yaygınlığına göre değişir; bulantı, kusma, baş ağrısı, kas krampları, patolojik refleksler, konvulziyon, koma gibi beyin ödemine bağlı olarak oluşan bulgularla karşımıza çıkabilir. Adrenal yetmezlikte araya giren bir hastalık, fiziksel ve psikolojik travma ile tetiklenen bir kriz ortaya çıkıncaya kadar tanı konulmamış olabilir. Eşlik eden diğer hastalıkların (konjestif kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği gibi) semptom ve bulguları ile klinik olarak ortaya çıkabilir. Acil servisten hiponatremi nedeniyle konsülte edilen, kronik primer adrenal yetmezlik tanısı konulup tedavi edilen hastadan yola çıkarak yaşlı hastalarda hiponatremi ve adrenal yetmezlik birlikteliğini, bu konudaki literatür ile birlikte değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Olgu Sunusu
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Hiponatremi tüm yaşlarda en sık görülen elektrolit bozukluğudur ve bağlı olduğu nedene bağlı olarak değişik klinik tablolarla (Övolemik, hipovolemik ve hipervolemik ) karşımıza çıkmaktadır. Yaşlı hastalarda eşlik eden kalp yetmezliği, hipertansiyon nedeniyle diüretik kullanımı gibi nedenlerle oluşan hiponatremi günlük pratikte çok sık olarak karşımıza çıkmaktadır1,2. Burada yaşlı hastalarda sık gördüğümüz hiponatremi kliniğinde çok nadir olarak etiyolojide yer alan adrenal yetmezlik olgusunu sunmayı ve bu konudaki farkındalığı artırma amaçlandı.
  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Olgu Sunusu
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Olgu Sunusu
    Bilinen ek hastalığı olmayan 80 yaşında erkek hasta acil servise 15 günden beri devam eden bulantı, kusma ve son altı ayda altı kilogram vücut ağırlığı kaybıyla başvurdu. Hastanın fizik muayenesinde TA: 90/65 mm Hg olarak ölçüldü, dehidrate, kaşektik görünümdeydi ve cilt rengi de koyuydu. Geliş biyokimyasında kan şekeri:80mg/dl sodyum:118mEq/l, potasyum: 4.5mEq/L, klor: 95 mmol/L, BUN: 28 mg/dL, kreatinin:0.7mg/dL saptandı. Spot idrar sodyumu:18mEq/L ölçüldü. Kan gazı analizinde, pH:7.38, PaO2:87 mmHg, PaCO2: 40mmHg, HCO3: 26mEq/L saptandı. Herhangi bir nörolojik bulgu saptanmadı. Hemogramında, Hb:9.5 g/dL, MCV: 87 saptandı. İdrarda 1+ keton dışında ek patolojik bulgu saptanmadı. Hastaya hipotonik hipovolemik hiponatremi (serum ozmolalitesi:245mosm/kg) olduğu düşünülerek sıvı desteği sağlandı ve hipertonik (%3 NaCl) sıvı infüzyonları yapıldı. Hastanın idrarında piürisinin olması ve CRP'nin 15 olarak saptanması nedeniyle seftriakson başlandı ve takibinde antibiyoterapi ile CRP değerleri geriledi. Hastanın anemisi nedeniyle istenen ferritin:466 g/L,Vitamin B12: 930 pg/ml, folik asit: 3.45 pg/ml olarak saptandı. Periferik yaymasında %60 lenfosit, %36 monosit ve eritrositlerde belirgin anizositoz, hipokromi ve yer yer makrositoz saptandı. Hastaya myelodisplastik sendrom ön tanısıyla yapılan kemik iliği aspirasyon, biyopsisinde sellülariteri %10, miyeloid hücre serilerinde baskılanma ve retiküler lif derecesi: 1 olarak saptandı. Kontrol sodyum: 136 mmol/l olması üzerine hasta hemotoloji poliklinik takibi ile taburcu edildi. Hastanın iki ay sonra bulantı, kusma titreme şikayetleriyle acil servise tekrar başvurusunda sodyum:125mmol/l, WBC:3.5/mm3, Hb:9.4 gr/dl, PLT:111000 ateş:38ºC derece ve sedimentasyon değeri 98mm/saat olarak saptandı. Başlangıçta hastanın tekrarlayan hiponatremisinin öncelikle gastrointestinal sıvıların kaybına bağlı olduğu düşünülse de hipertonik sıvı replasmanlarına yanıt alınamaması kilo kaybı ve kaşektik görünümü nedeniyle uygunsuz ADH sendromu ön tanısı düşünülerek düşünülerek, olası maliniteyi ekarte etmek amacıyla tüm batın, toraks bilgisayarlı tomografileri çekildi. Sağ akciğer üst zonlarda plevral kalınlık artışı, sekel fibrotik değişiklikler ve batın BT'de hepatosplenomegali saptandı. Hastanın sodyum değerlerinin %3 NaCl infüzyonlarına rağmen artmaması nedeniyle, övolemik hiponatremi nedenleri göz önüne alınarak tiroid fonksiyon testleri istendi ve normal olarak değerlendirildi. Hiponatremi yapabilecek ilaç öyküsü yoktu. Hastada adrenal yetmezliğin araştırılması için bazal kortizol ve ACTH düzeyleri istenildi. Bazal kortizol:6 μg/dl, ACTH:75pg/ml saptandı. Hastaya Synacten uyarı testi (250 mcg /İM) yapıldı. Hastanın stres sonrası yanıt olarak kortizol:8.5 μg/dl, olarak saptandı. Hastaya adrenal yetmezlik tanısıyla prednol 100mg /gün başlandı ve kademeli olarak doz düşürüldü. Klinik bulgular ve laboratuar değerleri dramatik olarak düzeldi. Sodyum 133meq/l olarak saptandı. Hipofiz MR'ı çekilen hastada radyopatolojik bulgu saptanmadı ve hastada kronik primer adrenal yetmezlik tanısı konularak tedavisi başlanıldı. İdame tedavisi deltacortril 7.5 mg olarak düzenlenen hasta endokrinoloji poliklinik kontrolü ile taburcu edildi.
  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Olgu Sunusu
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Adrenal yetmezlik, hiponatreminin nadir sebeplerinden biridir. Hiponatremi nedenleri ayrıntılı dökümante edilse de; Adrenal yetmezlik tanı kriterlerinin olmaması nedeniyle, tanı konulması güçtür ve erken tanı konulması için yüksek klinik şüphe gerektirir. Tanı konulması hayati önem taşır bu nedenle aydınlatılamayan tüm hiponatremilerde serum kortizol düzeyi mutlaka gönderilmelidir. Ancak sadece bazal kortizol düzeyi ile dışlanmamalı ve ACTH uyarı testi de yapılmalıdır1.

    Hiponatremi tanımı değişik klinik laboratuarlarda değişkenlik gösterse de, genellikle 135 mEq/L altı olarak kabul edilmektedir. Hiponatremi saptanan hastada serum osmolaritesi hesaplanmalı ve hiponatreminin gerçek olup olmadığı saptanmalıdır. Düşük serum osmolaritesi (<275 mOsm) olan hastalarda hiponatremini etyolojisinin araştırılması için iki tür klasifikasyon sistemi mevcuttur. İlki hastanın volüm durumuna göre, ikincisi ise dolasan ADH düzeylerinin artmış yada baskılı olmasına göredir2.

    Serum osmolaritesinin normal olduğu durumlar psödohiponatremi yada izotonik hiponatremi olarak adlandırılan: hiperlipidemi, hiperproteinemi ve hiperglisemi durumlarıdır2.

    Hipotonik hiponatremi ise hastanın volüm durumuna göre klasifiye edilir;

    Hipovolemik hiponatremiler spot idrar sodyumu baz alınarak sınıflandırılır;

    Renal kaynaklı kayıplar (idrar Na: >20 mEq/L): tuz kaybettiren nefropatiler, diüretikler, mineralokortikoid eksiklikleri, glukoz ve mannitole bağlı osmotik diürez; ekstrarenal kayıplar (idrar Na<20 mEq/L): kusma, ishal, üçüncü boşluğa kayıplara bağlı olabilir1,2.

    Övolemik hiponatremi: Total vücut sodyumunun normal olmasıyla birlikte vücut sıvısının artmasına bağlı olarak gelişen bir tablodur (Uygunsuz ADH sendromu, hipotiroidi, adrenal yetmezlik, psikojenik polidipsi).

    Hipervolemik hiponatremi: Total vücut sodyumunun artışına oranla total vücut sıvısında daha çok artış vardır (böbrek yetmezliği, konjestif kalp yetmezliği, nefrotik sendrom, siroz v.b.).

    Normal yada artmış serum osmolaritesi olan hiponatremi: Etanol entoksikasyonu, hiperglisemi, ilerlemiş böbrek yetmezliği, hipertonik mannitol kullanımı ile ilişkilidir.

    Tedavi belirlenirken hiponatreminin gelişme hızı ve semptomların eşlik etmesi dikkate alınır. 48 saatten daha kısa sürede gelişen hiponatremide tedavi yapılmazsa kalıcı nörolojik hasar gelişebilir. Hasta % 5 dextroz veya %0.45 gibi hipotonik solüsyon alıyorsa derhal durdurulmalı semptomlar ortadan kalkıncaya kadar serum sodyum düzeyi günlük 1-2 mEq/L kadar artırılmalı.

    Sodyum açığı: Vücut ağırlığı x 0.6 x (120- hastanın Na değeri) olarak hesaplanır. Verilecek sıvı eğer %3 lük NaCl olacaksa (513 mEq/L) bu iki değer birbirine oranlanarak ne kadar verileceği hesaplanır. 48 saatten daha uzun sürede gelişen hiponatremi hızla düzeltilmemelidir. Aksi halde osmotik demiyelinizasyon gelişebilir. Günlük 12 mEq/L'i geçmeyecek şekilde, saatlik 1-1.5 mEq olarak düzeltilmesi ve esas olarak da altta yatan hastalığın tedavisi önemlidir. Hasta hipovolemikse %0.9 luk izotonik ile replasmanı; hipervolemikse sodyum, sıvı kısıtlaması, diüretikler ve tüm bunlara refrakter olgularda dializ yapılır3.

    Adrenal yetmezlikte hiponatremi, hiperkalemi, kortizol ve aldesteron sekresyonundaki bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkar. Aldosteron potasyumun idrarla atılımını artırır. Ortaya çıkan hiperpotasemi ve hafif metabolik asidoz ile karakterize olan hipoaldosteronizm, renal tübüler asidoz tip 4 olarak adlandırılır. Bu bozuklukta sodyum atılımı değişkendir ve izole hipoaldesteronizmde hiponatremi belirgin olarak göze çarpmayabilir. Her ne kadar aldesteron sodyum reabsorbsiyonunu sağlasa da anjiotensin 2 ve norepinefrin azalan aldesterona bağlı sodyum reabsorbsiyonu kompanze eder4.

    Adrenal yetmezlikteki hiponatremi ADH sekresyonunun artmasına bağlı olarak gelişir (ADH sekresyonu: Kortizol salınımındaki azalmaya bağlı olarak gelişen hipotansiyon ve kardiak outputun azalmasına bağlı olarak gelişir). Bunun yanında, bir başka mekanizmada ADH'nın bir ACTH sekretagoku olmasına dayanır. Kortizol azalması negatif feed back etkiyle ACTH üzerinden ADH salınımını uyarır. Hiponatremi genellikle primer adrenal yetmezlikte görülür2.

    Kronik primer adrenal yetmezlik; Kronik yorgunluk, eforla kötüleşen ve yatak istirahati gerektiren halsizlik, belirli kas gruplarıyla sınırlı olmayan yaygın güçsüzlük, anoreksi ve kilo kaybı ile karakterizedir. Kilo kaybı genelikle anoreksi ile ilişkili olmakla birlikte dehidratasyonun da kilo kaybına katkısı vardır. Kilo kaybı bulantı, kusma, ishal ve kabızlık hiçbir zaman adrenal yetmezlik ilerlemeden gelişmez. Kusma ve karın ağrısı adrenal krizin habercisi olabilir. İshal ve sıvı kaybı krizi presipite edebilir. Gastrointestinal semptomların sebepleri net olarak bilinmemekte gastroduedonoskopi genellikle normal olarak saptanmakta ancak gastrik boşalma zamanı uzamış saptanabilmekte ve peptik ülser nadir olarak görülebilmektedir. Glukokortikoid tedavisine bağlı olarak da steatore bildirilmiştir.

    Hipotansiyon: Çoğu hastada hipotansiyon varken, bazılarında sadece postural hipotansiyon saptanır. Hipotansiyon aldesteron eksikliğine bağlı volüm eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Endotelin 1 ve adrenomedullin alfa gibi vazokonstrüktif peptid düzeyleri yüksek düzeylerde saptanmaktadır. Adrenal yetmezlikte gelişen hiponatremi; mineralokortikoid eksikliğine bağlı volüm kaybı, sodyum kaybı ve kortizol eksikliğine bağlı artan vazopressin sekresyonundaki artışa bağlı olarak gelişir. Mineralokortikoid eksikliğine bağlı olarak % 65 hastada hafif hiperkloremik metabolik asidozla seyreden hiperpotasemi olabilir. Hiperkalsemi nadiren görülebilmektedir.

    Hipoglisemi: Hipoglisemi infant ve çocuklarda, ACTH eksikliğine bağlı sekonder adrenal yetmezlik ve tip 1 diabetes mellitus ile birlikte görülen adrenal yetmezlik vakalarında yaygın olarak görülür. Kortizolün glukoneogenetik ve norepinefrinin hiperglisemik etkisinin kaybolması nedeniyle insülin sensitivitesi bu hastalarda artmıştır; uzamış açlıkta veya karbonhidrattan zengin bir yemek sonrasında görülebilir. Enfeksiyon, ateş veya alkol alımı olmadan nadir görülür.

    Hiperpigmentasyon: Çoğu zaman tüm primer adrenal yetmezliklerde en karakteristik fizik muayene bulgusudur. Biyolojik olarak aktif olan ACTH ve MSH'ın ön hormonu olan pro-opiomelanokortin artışına bağlı olarak gelişir. Artan MSH ile melanin artışı nedeniyle hiperpigmentasyon gelişir. Glukokortikoid tedavi ile hiperpigmentasyon birkaç günde solar ve birkaç ay içinde tamamen kaybolur.

    Seksüel disfonksiyon: Kadınlarda aksiller ve genital kıllanmada azalma, libido azalması ve amenore (%25) oranında görülür. Erkeklerde androjen yapımı testislerde yapıldığından semptomlar kadınlardaki kadar belirgin olmamaktadır.

    Miyalji artralji: Enzim düzeyleri ve kas biyopsisinde bir patoloji saptanmazken, fleksör kontraktürler olabilir tedavi ile bir kaç ayda düzelir.

    Psikiyatrik semptomlar: Hafif orta organik beyin sendromu, konfüzyon, deliryum, koma, apati, depresyon, yaklaşık %20 hastada psikoz, ajitasyon, paranoid ajitasyonlar ve katatoni olabilir. Glukokortikoid tedavi ile birkaç gün içinde geçer. Sadece psikoz birkaç aya kadar uzayabilir.

    Vitiligo: Yama tarzında, simetrik yerleşimli olarak yaklaşık %20 oranında görülür. Otoimmun olarak dermal melanositlerin destruksiyonu sonucunda meydana gelir.

    Bunlara ek olarak splenomegali, lenfoid hiperplazi, özellikle tüberkülozun etken olduğu vakalarda tonsiller hipertrofi, diş çürükleri %20 den az vakada ise 500/mm3' ün üzerinde eozinofili (allerji ve enfeksiyon dışlanmalıdır) görülebilir2,5

    Tanı: 1. Serum kortizol düzeyi: Sağlıklı kişilerde sabah serum kortizol düzeyi genellikle 10–20 μg/dL düzeyindedir. Sabah kortizol düzeyinin 3 μg/dL'nin altında bulunması adrenal yetmezliği düşündürür. Benzer şekilde, sabah kortizolünün 18–20 μg/dL(500–550 nmol/L) üzerinde bulunması da tanıdan uzaklaştırır6.

    2. ACTH uyarı testleri: Adrenal yetmezlik düşünülen her hastada, bazal kortizol seviyesi 20 μg/dL üzerinde saptanmadığı sürece, uygulanması gereken bir testtir. Sentetik ACTH (1,24) 250 μg şeklinde IV veya IM olarak uygulandıktan sonra, 30 ve 60. dakikalarda kan kortizol düzeyi ölçülür. Kortizol düzeyi, 18-20 μg/dL üzerinde saptanırsa primer adrenal yetmezlik tanısı dışlanır. Testin 1 μg ACTH ile uygulanmasının, özgünlüğü ve duyarlılığı artırdığına dair çalışmalar vardır7. Ancak ülkemizde bu dozda ticari formun olmayışı, klinik uygulamaya girmesini zorlaştırmaktadır. Uzun ACTH uyarı testi ve ACTH tayini, genellikle primer-sekonder adrenal yetmezlik ayırıcı tanısında kullanılır6,8.

    3. İnsülin tolerans testi: Hipofiz adrenal aks değerlendirilmesinde “altın standard” test olarak kabul edilmektedir. Ancak yaşlı hastalarda, koroner kalp hastalığı veya serebrovasküler hastalık hikâyesi bulunan kişilerde ciddi yan etkilere neden olabilir. Test 8–10 saat açlık sonrası 0.1-0.15U/kg insülinin IV yoldan verilmesi sonrası oluşacak hipoglisemi esnasında ölçülen serum kortizol düzeylerinin değerlendirilmesi esasına dayanır. Hipoglisemi esnasında kortizol düzeylerinin 18–20 μg/dl üzerine çıkması beklenir. Bunların dışında günümüzde metirapon testi, CRH uyarı testi gibi tanısal testlere nadiren gerek duyulmaktadır9,10.

    Tedavideki yaklaşım, eksik olan glukokortikoid, mineralokortikoid ve gerekirse androjenleri yerine koymaktır. Tedavide ideal bir glukokortikoid tedavisi; endojen kortizol ritmini taklit edebilmeli, metabolizması esnasında, bireyler arası değişkenlik az olmalı, kolay doz ayarlaması yapılabilmeli, yan etkileri mümkün olduğunca az olmalıdır11. Kısa etkili (hidrokortizon) ve uzun etkili (prednizolon, deksametazon) glukokortikoid replasman tedavilerinin başa baş karşılaştırmaları ile ilgili az sayıda çalışma bulunmaktadır. Ülkemizde yakın zamana kadar kısa etkili glukokortikoid ürünleri bulunmadığından, tedavide uzun etkili glukokortikoidler tercih edilmekteydi. Ancak çok yeni olarak ülkemizde 10 mg hidrokortizon ticari formu ile kullanıma girmiş bulunmaktadır. Hidrokortizonun biyoyararlanımı %100'e yakın olup oral alınımından 30 dakika içinde serum kortizol düzeyi hızla artmaktadır. Yüksek doz (25 μg/dL kadar) hidrokortizonun tek doz verilmesiyle kortizol bağlayıcı globulin (CBG) kapasitesi aşılır ve sonuç olarak serbest serum kortizol düzeylerinin artmasıyla kortizol hızla üriner filtrasyona uğrar, serum total kortizol düzeylerinin 25 mcg/dl'nin altına düşmesine neden olur. Bir çalışmada gösterilmiştir ki tek doz 25 mg hidrokortizon sonrası üriner serbest kortizol düzeyleri artmıştır ve serum düzeyleri azalmıştır. Ancak beş ayrı dozda 5 mg hidrokortizon verilmesi ile serum referans aralığının üzerinde düzeyler sağlanmıştır12. Bu çalışmalar göstermiştir ki hidrokortizon kısa etkili olması nedeniyle iki veya üç dozda verilmesi, sağlıklı kişilerdeki günlük kortizol siklusunu birebir taklit etmektedir. Günde üç kez kullanılmasını öneren rejimlerde giderek azalan dozlarda sabah öğlen akşamüstü/ akşam (10/5/2.5 mg) olarak verilmesi önerilmektedir13. İki dozda verilmesi planlanıyorsa diurnal ritmi taklit etmek amacıyla, günlük dozun ⅔ si sabah, ⅓ ü öğleden sonra uygulanır. Çoğu uzman araştırıcı sabah 10 mg ögleden sonra 5 mg (total doz 15-25 mg olarak değismekte) verilmesini önermektedir. Hidrokortizonun mineralokortikoid aktivitesi de vardır. Bu nedenle fludrokortizon verilmesi planlanan olgularda fludrokortizon dozunun azaltılması gerekir. Hidrokortizonun dezavantajı diurnal ritmi tam olarak taklit edememesidir. Sabah dozu alındığında endojen serum kortizol konsantrasyonu sirkadyen kortizol pikini yapamadığından sabah erken saatlerde halsizlik mide bulantısı baş ağrısı gibi şikayetler olabilmekte ve sabah kortizol dozunun alınmasından 30 ila 60 dakika içinde şikayetler geçmektedir. Bu nedenle bazı hastalar hidrokortizon başlangıç dozunu sabahın erken saatlerinde alıp birkaç saat daha uyurlar13. Bu sorunun yavaş salınımlı preparatların geliştirilmesiyle aşılacağı düşünülmektedir. Üzeri hızlı salınımlı hidrortizon ile kaplı uzamış salınımlı çekirdek kombinasyonuna dayalı çift salınımlı tek doz alınan hidrokortizon preparatları günde 2 veya 3 doz alınan tabletlere alternatif olarak görülmektedir. Bir bildiride günde tek doz çift salınımlı hidrokortizon alan hastalarda üç kez alanlara kıyasla serum kortizol kan basıncı ve kilo kontrolünün daha fizyolojik olarak saptandığı belirtilmiş14.

    Uzun etkili glukokortikoidlerler multidoz ilaç alamayacak veya günde üç kez hidrokortizon alan, sabah erken veya gece geç saatlerde adrenal yetmezlik semptomu olanlarda yararlı olabilir. Prednizon 2.5-7.5 mg veya deksametazon 0.25-0.75 mg/gün olarak planlanmalıdır. Uzun etkili glukokortikoidlerin dezavantajı deksametazonun bireyden bireye değişen metabolizması nedeniyle uygun doz tahminindeki zorluktur. Bu nedenle çoğu zaman hastalar gereksiz fazla doz alabilmektedirler ve iyatrojenik Cushing kliniği zaman içinde gelişebilmektedir. Obez hastalarda metabolizasyon daha fazla olduğundan daha yüksek dozlarda replasman yapılması gerekir. Glukokortikoidlerin, osteoporoz gibi yan etkilerini engellemek için mümkün olan en düşük doz tercih edilmelidir3,15.

    Doz ayarının ACTH veya idrar serbest kortizolüne bakılarak yapılması önerilmez. Adrenal yetmezlik belirtilerinde düzelme dozun yeterli olduğunu, cushingoid bulguların oluşmaya başlaması ise aşırı dozu işaret eder. Uzun süreli tedaviyle hiperpigmentasyonda azalma beklenir. Ciddi enfeksiyonlarda kullanılan glukokortikoid dozu 2-3 misline çıkarılabilir. Ameliyatlar gibi major stres durumlarında doz 10 misline kadar artırılabilir ve paranteral tedaviye geçilmelidir16.

    Mineralokortikoid replasmanında genellikle sentetik bir mineralokortikoid olan fludrokortizon 0.1 mg/gün kullanılmaktadır. Ancak hidrokortizon kullananlarda 0.05 mg/gün yeterli olabilmektedir. Çok nadir hastada ise hidrokortizon ile birlikte 0.05 mg fludrokortizon alınmasıyla hipertansiyon, hipopotasemi rapor edilmiştir. Prednizolon yada deksametazon alan hastalarda ise fludrokortizon 0.2 mg/gün gerekli olmaktadır. Tedavi ile hipertansiyon gelişen hastalarda fludrokortizon dozu azaltılmalı ve diyetteki sodyum miktarı kısıtlanmalıdır. Aşırı terleme nedeniyle su ve tuz kaybının olduğu yaz aylarında mineralokortikoid dozunu artırmak gerekebilir. Tedavi etkinliği, postural hipotansiyon bulgularının olmaması, ayakta ve yatarak ölçülen kan basınçlarının normal serum potasyum düzeylerinin normal sınırlarda olması ile değerlendirilir17.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Olgu Sunusu
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Bornstein SR. Predisposing factors for adrenal insufficiency. The New England Journal of Medicine 2009; 360: 2328-2339.

    2) Neary N, Nieman L. Adrenal insufficiency: etiology, diagnosis and treatment. Current Opinion in Endocrinology, Diabetes and Obesity 2010; 17: 217-223.

    3) Oelkers W. Adrenal insufficiency. The New England Journal of Medicine 1996; 335: 1206-1212.

    4) Galarza NJ, Diaz Ramirez D, Guzman F, Caballero JA, Martinez AJ. The use of naltrexone to treat ambulatory patients with alcohol dependence. Boletin de la Asociacion Medica de Puerto Rico 1997; 89: 157-160.

    5) Harder S, Baas H, Demisch L, Simon E. Dose response and concentration response relationship of apomorphine in patients with Parkinson's disease and end-of-dose akinesia. International Journal of Clinical Pharmacology and Therapeutics 1998; 36: 355-362.

    6) Hagg E, Asplund K, Lithner F. Value of basal plasma cortisol assays in the assessment of pituitary-adrenal insufficiency. Clinical endocrinology 1987; 26 : 221-226.

    7) Thaler LM, Blevins LS, Jr. The low dose (1-microg) adrenocorticotropin stimulation test in the evaluation of patients with suspected central adrenal insufficiency. The Journal of clinical endocrinology and metabolism 1998; 83: 2726-2729.

    8) Longui CA, Vottero A, Harris AG, Chrousos GP. Plasma cortisol responses after intramuscular corticotropin 1-24 in healthy men. Metabolism: clinical and experimental 1998; 47: 1419-1422.

    9) Oelkers W, Diederich S, Bahr V. Diagnosis and therapy surveillance in Addison's disease: rapid adrenocorticotropin (ACTH) test and measurement of plasma ACTH, renin activity, and aldosterone. The Journal of clinical endocrinology and metabolism 1992; 75: 259-264.

    10) Nye EJ, Grice JE, Hockings GI, et al. Comparison of adrenocorticotropin (ACTH) stimulation tests and insulin hypoglycemia in normal humans: low dose, standard high dose, and 8-hour ACTH-(1-24) infusion tests. The Journal of clinical endocrinology and metabolism 1999; 84: 3648- 3655.

    11) Bleicken B, Hahner S, Loeffler M, et al. Impaired subjective health status in chronic adrenal insufficiency: impact of different glucocorticoid replacement regimens. European journal of endocrinology / European Federation of Endocrine Societies 2008;159: 811-817.

    12) Bleicken B, Hahner S, Loeffler M, et al. Influence of hydrocortisone dosage scheme on health-related quality of life in patients with adrenal insufficiency. Clinical Endocrinology 2010; 72: 297-304.

    13) Mah PM, Jenkins RC, Rostami-Hodjegan A, et al. Weightrelated dosing, timing and monitoring hydrocortisone replacement therapy in patients with adrenal insufficiency. Clinical endocrinology 2004; 61: 367-75.

    14) Johannsson G, Nilsson AG, Bergthorsdottir R, et al. Improved cortisol exposure-time profile and outcome in patients with adrenal insufficiency: a prospective randomized trial of a novel hydrocortisone dual-release formulation. The Journal of clinical endocrinology and metabolism 2012; 97: 473-481.

    15) Lovas K, Gjesdal CG, Christensen M, et al. Glucocorticoid replacement therapy and pharmacogenetics in Addison's disease: effects on bone. European journal of endocrinology / European Federation of Endocrine Societies 2009; 160: 993-1002.

    16) Marik PE, Pastores SM, Annane D, et al. Recommendations for the diagnosis and management of corticosteroid insufficiency in critically ill adult patients: consensus statements from an international task force by the American College of Critical Care Medicine. Critical care medicine 2008; 36: 1937-1949.

    17) Jadoul M, Ferrant A, De Plaen JF, Crabbe J. Mineralocorticoids in the management of primary adrenocortical insufficiency. Journal of Endocrinological Investigation 1991; 14: 87-91.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Olgu Sunusu
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]