Çoğu hemodiyaliz hastası, hayatları boyunca birden fazla vasküler giriş yoluna ihtiyaç duymaktadırlar. Bu amaç için geliştirilmiş en uygun giriş yolu AVF'lerdir
9. Otojen olmayan greftler ve santral kateterlere kıyasla uzun dönem açıklık oranları ile enfeksiyon ve tromboz için düşük oranlarının olması nedeniyle daha sık olarak uygulanmaktadırlar
10-11. Uluslararası Böbrek Topluluğu'nun 2008 yılında yayınladığı yönergeye göre diyaliz amaçlı vasküler erişim yolunun uygulanma sırası; distal radyosefalik, dirsek bölgesi brakiyosefalik ve bazilik ven yolu ile uygulanan AVF'ler olmaktadır
12.
Radyosefalik AVF'lerin en etkili ve uygulanabilir diyaliz erişim yolu olduğu bilinmektedir 13. Radyosefalik AVF'de end-to-side anastomoz tekniğinin kullanılması ile primer yetmezlik oranları %10-31, sekonder yetmezlik oranları ise %60 civarında olmaktadır 14. Bu çalışmada da Grup I'deki 213 hastaya radyosefalik AVF açılmış olup 1 yıllık takiplerinde 66 hastanın fistülünde tıkanma olduğu tespit edildi.
End-to-side anastomozun radyosefalik AVF'lerde kullanılması genel olarak tercih edilmektedir çünkü side-to-side teknikte görülen yüksek erken tıkanma oranlarının anastomoz hattında görülen darlık ile ilişkili olduğu düşünülmektedir 15. Yapılan çalışmalarda primer yetmezliğin sebebinin side-to-side anastomozda kullanılan teknik nedeniyle oluşan anastomoz hattındaki darlık olduğu ispatlanmıştır 22-23. Primer yetmezliğe sebep olan diğer önemli etkenlerin ise DM ve sigara içiciliği olduğu gösterilmiştir 16. Erken tromboz oranının düşük saptandığı grup sigara içicisi olmayan ve end-to-side anastomoz yapılmış olan gruptur. Yine bu çalışmada erken tromboze olan fistüllerin çok azının basit işlemler ile kurtarılabileceği belirtilmiştir. Ancak yapılan bu çalışmada Grup III'de yer alan hastaların tamamı tıkanma neticesinde revizyon amaçlı reoperasyona alınan hastaları içermekte olup, bu grup hastalarda da 1 yıllık takip sonuçlarına göre 89 hastanın 45'inde tıkanma tespit edilerek yarıya yakın bir başarı oranı sağlanabilmiştir. Bu nedenle tıkanmış fistüllerin mümkünse erken dönemde revizyon seçeneğinin denenmesi ile radyosefalik fistüllere yakın oranda açıklık oranlarının sağlanabileceğini görmüş olduk. İlk 3 ayda tromboze olmayan fistülün tüm zamanlar için tıkanma oranının %10'larda olduğu görülmüştür 16. Bu nedenle erken tıkanmayı önleyecek işlemlerin uygulanması uzun primer açıklık oranları ile birlikte erken kanüle edilebilmesi açısından da önem taşımaktadır. Erken trombozu önleyebilmek ve primer açıklık oranlarını arttırabilmek ve erken kanülasyonu sağlayabilmek için side-to-side tekniğinde daha geniş bir anastomoz yapılması gerektiğini düşünmekteyiz 17. Minimal ven çapının 2.5-4 mm arasında olması fistül gelişimi için önemlidir 14-18. Kliniğimizde hemodiyaliz amacıyla açılan tüm fistüller end-to-side anastomoz tekniği ile yapılmış olup anastomoz kaynaklı erken dönem yetmezlik riski en az seviyeye indirilmeye çalışılmıştır.
Brakiyosefalik fistüllerin üst kol otojen vasküler giriş yolu olarak kullanılması ile ön koldan yapılan fistüllere kıyasla yüksek açıklık oranlarının elde edilebileceği birçok yayında bildirilmiştir 19. Bee ve ark. yaptıkları bir çalışmada brakiyosefalik fistüller radyosefaliklere göre daha kısa gelişme süresine ihtiyaç duymakta ve ilk diyalize giriş zamanı için fazla bekleme gerektirmemektedir 20. Berman ve ark. yaptığı bir çalışmada, brakiyosefalik bir fistülün diyaliz için gerekli olan akımı 308ml/dk. olarak rapor edilmiştir. Ancak yapılan birçok çalışmada bu akım değerinin 250 olmasının yeterli olduğu kanaatine de varılmıştır 21. Çalışmalar arasındaki bu farklılık hasta bazlı değişkenlere örneğin arter çapı, venöz çap, vücüt ağırlığına göre olmuştur. Ancak tüm çalışmaların ortak kanaati ise intraoperatif akım değerlerinin açıklık ve gelişim zamanı ile direkt ilişkili olduğudur. Bu nedenle intraoperatif fistül akım hızı değerlendirilmesi tavsiye edilmektedir. Bu çalışmada Grup 2'de yer alan 104 hastanın sadece 17'sinde 1 yıl içinde tıkanma görüldü. Brakiyosefalik fistüllerde 1 yıllık takiplerde açık kalım oranlarını diğer çalışmalara paralel olarak istatistiksel olarak daha iyi bulduk (p<0.05).
Yapılan bir çalışmada DM, operasyon öncesi antikoagulan kullanımı ve fistül için kullanılan sefalik venin çapının fistül açıklık oranları ile direkt olarak ilişkili olduğunu göstermiştir 22. Önceki birçok çalışmanın sonuçlarında olduğu gibi DM, hemodiyaliz erişim yolu için kullanılan fistüllerin ömrünü direkt olarak kısaltmaktadır. Bu negatif etkinin sebebi ise fistülün gelişimi için ihtiyacı olan venöz lümenin yeniden yapılanması aşamasına DM'ün olumsuz etkili olmasıdır. Anormal glukoz hemostazı, endotel fonksiyon yetersiz gelişimi, değişken matriks metabolizma ve hücre proliferasyon cevapları bu negatif etkinin temel sebepleridir 23. Bu hastalarda kullanılan brakiyosefalik AVF'ler uzun çalışma oranları ve uzun açıklık oranlarına sahiptirler. Hastaların preoperatif incelenmesi ile elde edilebilecek sonuçlar ile açılacak fistülün yerine karar vermek en etkili yöntem olacaktır.
DM ile ilgili erken dönem çalışmalarda özellikle KBY hastalarında kadın cinsiyet varlığı ile artmış komplikasyon oranları rapor edilmiştir. KBY'li kadın hastalar HT, dislipidemi ve obezite açısından erkeklere göre daha fazla oranda risk faktörü içermektedirler ve bu hastalarda hedef glikozile hemoglobin değerlerini tutturmak da zor olmaktadır 24.
Mikrovasküler ve metabolik fizyoloji yakın ilişkilidir. Buradan elde edilen sonuçlara göre; hiperglisemi ve mikrovasküler disfonksiyon yakın birlikte ve bir döngü ile gitmektedir. DM'de görülen mikrovasküler hastalık tüm organları etkilemese bile depresyon ve kognitif bozukluklara varacak ölçüde diabet ilişkili komorbiditelere neden olmaktadır. Özellikle Tip 2 DM hastalarında insülin odaklı glukoz yıkımı ve insülin sekresyonu üzerine de negatif etki oluşturmaktadır. Obezite ve buna sekonder erken yaşam dönemindeki mikrovasküler hastalık kilo verme ve eksersiz ile önlenebilmektedir.
İnsülin sensitivitesi ve B hücre fonksiyonları glisemi için anahtar öğelerdir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde insanlarda olduğu gibi ortaya çıkan mikrovasküler hastalık neticesinde insülin odaklı glukoz yıkımı da olumsuz etkilenmektedir 25-26. Mikrovasküler fonksiyonlar insülin bağımlı glukoz yıkımını birkaç yol ile etkiler. İlki, iskelet kaslarındaki reseptörler ile insülinin plazmadan iskelet kasına geçmesidir. Bu sayede mikrovasküler endotel hücrelerinde insülin reseptör kaynaklı sinyal ile nitrik oksit salınımının sağlanmasıdır 27. İkincisi ise, insülinin iskelet kasına girişi ile kapiller perfüzyon sağlanır. Kapiller yoğunluk insülin odaklı glukoz yıkımı için bir aşamadır 28. Üçüncüsü, iskelet kasının kapillerinin sadece %30'u istirahat halinde açık haldedir. İnsülin iskelet kasında perfüze olmayan kapillerleri de endotel bağımlı arteriolar dilatasyon ile istirahat halinde çalıştırabilir 29. Kapiller perfüzyonu arttıran diğer bir durum da arteriollerin hareketten bağımsız olan ritmik kasılıp gevşeme hareketleridir. Bu sayede optimal perfüzyon ve beslenme akışı sağlanabilmektedir 30. İnsülinin bu damar hareketlerini de arttırıcı yönde etkisi insanlar üzerinde ispatlanmıştır 31,34. Tüm bu etkenler insülin odaklı glukoz yıkımı ile ilişkili olan faktörlerdir 27,29. Tüm grup hastalarda istatistisel olarak ortaya çıkan sonuçlar da önceki literatür çalışmalarına uyumlu olarak DM olan KBY hastaları için anlamlı derecede 1 yıllık açıklık oranlarında azalma ile bir birliktelik tespit edildi (p<0.001).
Sonuç olarak, KBY'li hastalarda acil diyaliz ihtiyacı yok ise hastalığın seyrinde diyaliz ihtiyacı olacağı öngörüldükten hemen sonra hazırlık amaçlı fistül açılması hastayı hemodiyaliz amaçlı takılacak olan santral venöz kateterin getireceği olası risk ve yükden kurtaracaktır. Fistül stratejisi olarak mutlaka ilk olarak non-dominant koldan RCF açılması, çalışmadığı takdirde hemen BCF' ye geçilmeden çalışmayan fistülde revizyon, olmuyorsa daha proksimal ön kol fistül seçeneklerinin denenmesi, olmuyor ise BCF' ye geçilmesi kanaatini taşımaktayız. Susan bir fistülde de hemen yeni bir fistül arayışına gidilmeden mevcut fistül üzerinden revizyon şansının hastaya verilmesi, başarısız olunursa yeni fistül denenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.