Çalışmamızda, koroner anjiyografik işlem sırasında kullanılan non-iyonik kontrast maddelerin istemik inflamatuar cevapta artışa yol açtığı görüldü. İnflamatuar cevaptaki artış, koroner arter hastalığı olan hastalarda daha fazla olmakla beraber, hem normal hem de lezyonlu olgularda gözlendi.
Sistemik subklinik enfeksiyon varlığını kanda bazı akut faz reaktanlarını ölçerek veya endotelden salınan periferik belirleyicileri ölçerek tespit edilebilir. Aterosklerotik sürece bağlı olarak arttığı bilinen, başta CRP olmak üzere fibrinojen, VCAM-1, ICAM-1, TNF-α, IL-1 salınmaya başlar 5-8. VCAM-1, ICAM-1, E-selektin ve P-selektin koroner ateroskleroz gelişiminde ve seyrinde önemli rol oynamaktadır 9,10. Ateroskleroz yaygın bir durumdur ve bu hastalarda anjiyografik prosedürler sırasında radyografik kontrast maddeler evrensel olarak kullanılmaktadır.
Çalışmamızda radyokontrast ortama maruz kaldıktan sonra inflamatuar markırlarda kontrast madde öncesi ile sonrası arasında hem normal koroner anatomili hem de lezyonlu grupta istatistiksel olarak belirgin artış saptandı. En bariz farklılık L-selektin ve ICAM da kontrast madde uygulaması sonrası 4.saatte olurken E-selektin ve P-selektinde ise 12. saatte izlendi. Benzer gelişme IL-1, IL-2, IL-6, IL-8 düzeylerinde de gözlendi. IL-8 kontrast madde uygulaması sonrası 4. saatte pik düzeyine ulaşırken diğer sitokinler 12. saatte ulaştı. Aterosklerozun gelişiminde direkt rolü olduğu kabul edilen CRP düzeyinde her iki grupta da kontrast madde öncesi ile sonrası arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı. En önemli istatistiksel fark 24. saatte izlendi.
Endotel, vasküler tonus, pıhtılaşma, tromboz, fibrinoliz, inflamasyon ve vasküler geçirgenlik dahil olmak üzere vasküler homeostazın birçok yönünün düzenlenmesinde önemli bir doku olarak kabul edilir. Koroner anjiyografi sırasında, endotel hücreleri, kontrast maddenin uygulanmasından hemen sonra kısa bir süre yüksek konsantrasyonlara ve daha sonra vücuttan yavaşça atılana kadar düşük konsantrasyonlara maruz bırakılır. Klinik ve deneysel çalışmalar, kontrast ajanların hücre canlılığı, büyümesi ve morfolojisindeki değişikliklere yansıyan endotel disfonksiyonunu indüklediğini göstermiştir 11-12. Kontrast maddeler endotelyal nitrik oksit (NO) sentaz (eNOS) ekspresyonunu ve NO salınımını inhibe eder 13,14. Kontrast madde ile vazoaktif faktörlerin salınımındaki değişiklikler renal vazokonstriksiyonu teşvik ederek renal medüller hipoksiye ve tübüler yetmezliğe yol açar. Ek olarak, endotel disfonksiyonu, damar duvarlarının antitrombotik ve antiinflamatuar özelliklerini olumsuz yönde etkileyerek sistemik ve organa özgü (örneğin böbrek, kardiyak) komplikasyonlara yol açabilir. Kontrasta bağlı akut böbrek hasarı, iyot kontrast enjeksiyonunun neden olduğu invaziv kardiyovasküler işlemlerin ciddi böbrek komplikasyonlarından biridir 15. Renal parankimal hipoksi ve kontrast maddelerin direkt tübüler toksik etkilerinin sorumlu olabileceği ileri sürülmüştür 16-18.
Bununla birlikte, birçok çalışma, inflamatuar biyobelirteçler ile kontrast kaynaklı nefropati gelişimi arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalarda inflamatuar belirteçleri yüksek olan hastalarda akut koroner sendrom için kontrast madde maruziyeti sonrası akut böbrek yetmezliği gelişme riskinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir 19-23.
Koroner anjiyografik işlemlerde kullanılan radyografik kontrast maddenin tipinin sistemik inflamatuar markır üzerinde etkili olduğu Laskey ve Gellman 24 tarafından incelenmiştir. Tanısal veya girişimsel koroner anjiyografik prosedürlere giren otuz yedi hasta, üç kontrast maddeden birini - bir iyonik düşük ozmolar ajan; iyonik olmayan, izo-ozmotik bir ajan; iyonik olmayan, düşük ozmolar bir ajan verilmiştir. Anjiyografi öncesi ve anjiyografiden 2, 6 ve 24 saat sonra IL-6 ve TNF-α-1 ve TNF-α-2 için çözünür reseptörler için analiz etmişlerdir. Bu belirteçler hem iyonik hem de iyonik olmayan kontrast maddeye maruz kaldıktan sonra artarken, noniyonik kontrast maddede bu artış daha az gözlemlenmiştir.
Akçay ve ark. 25 koroner anjiyografinin inflamatuar etkisini görmek için stabil anjina pektoris (SAP) ve kararsız anjina pektoris (USAP) hastalarında ICAM-1 ve VCAM-1 serum düzeylerini karşılaştırmışlardır. SAP ve USAP gruplarında non-iyonik radyokontrast madde kullanılarak tanısal anjiyografi sonrası ICAM-1 ve VCAM-1 serum düzeyleri bizim çalışmamızla benzer anlamlı olarak artmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, USAP grubunda SAP grubuna göre temel VCAM-1 düzeyinin daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Perkütan koroner girişim (PCI) sonrası inflamasyonun sistemik belirteçleri artar. PCI sonrası inflamatuar belirteçlerde artış sıklıkla balon enflasyonu ve koroner stent implantasyonu sırasında koroner arter hasarı ile ilişkili inflamatuar uyarıcı atfedilir 26-30. Goldberg ve ark. 31 kronik stabil anjinalı hastalara koroner anjiyografi (n=13) ve ardından PCI (n=13) uygulanan hastalarda prospektif olarak incelemişlerdir. Periferik kan örneklerini işlemden önce, işlemden sonra 24. saat, 48. saat ve 4 hafta sonra almışlardır. CRP, IL-6 ve TNF-α açısından analiz edilmiştir. Koroner anjiyografi ve PCI gruplarında 24 ve 48 saat sonra CRP düzeylerinde anlamlı bir artış görülmüştür. IL-6 düzeyleri hem koroner anjiyografide 24 saat (median, 2.5-9.5 pg/mL; p=0.01) ve PCI (ortanca, 3.0-8.2 pg/mL; p=0.005) grupları. 4 haftalıkken, hem CRP hem de IL-6 temel düzeyleri normal seviyeye dönmüştür. Koroner anjiyografi veya PCI ile TNF-α düzeyleri değişmemiştir. CRP ve IL-6 seviyelerinin yükselişinin büyüklüğü gruplar arasında anlamlı olarak farklı değildi. CRP nin (r=0.67; p=0.008) ve IL-6'nın (r=0.48; p=0.016) taban çizgisi ve pik usul sonrası seviyeleri arasında adil bir korelasyon vardı. Komplikasyonsuz tanısal koroner anjiyografi stabil anjinalı hastalarda sistemik inflamatuar yanıtı tetikler. PCI sonrası gözlenen sistemik inflamatuar yanıtın öneminin yorumlanmasında koroner anjiyografinin katkısı göz önünde bulundurulmalıdır.
Ancak, Liuzzo ve arkadaşları 30 bizim çalışmamızın aksine tanısal anjiyografinin unstabil anjina hastalarında CRP ve IL-6 düzeylerinde artışa yol açtığını, ancak stabil anjina hastalarında olmadığını bildirmiştir.
Sonuç olarak, inflamasyon, ateroskleroz ve koroner kalp hastalığında çok önemli bir rol oynadığından koroner anjiyografi esnasında radyo opak madde kullanımının inflamasyon markırlarını arttırması klinik açıdan anlamlı olabilir. Araştırmanın örneklem sayısının az olmasına rağmen inflamatuar belirteçlerin seri kan örneklerinin çalışmamızda yapılması ve markırların maksimum kan düzeylerinin örnekleme süresi analizinin literatüre katkı sağlayacağını düşünmekteyiz.
Çalışmanın Kısıtlılıkları: Pıhtılaşma sisteminin diğer markırlarının incelenmemesi, koroner anjiyografi hastalarının sadece çalışmaya dahil edilip perkütan translüminal anjiyoplasti hastalarının dahil edilmemesi ve sadece non-iyonik kontrast madde kullanılıp iyonik kontrast maddelerin kullanılmaması çalışmanın kısıtlı yönleri olarak sayılabilir. Son olarak hasta sayımızın nispeten az olması çalışmamızın bir diğer kısıtlılığıdır.