RKK, konjenital olarak Rathke poşu kalıntılarından köken alan, neoplastik olmayan sellar-suprasellar yerleşimli lezyonlardır
2. Genellikle belirgin bulgu oluşturmayan ve insidental olarak saptanan bu lezyonlar, semptomatik olgularda görme bozuklukları ve pituiter hormonal bozukluklara neden olabilmektedir
5. RKK’leri ile ilgili olarak literatürde yer alan çalışmalarda kadın cinsiyet dominansisi olduğu ifade edilmektedir
3. Mevcut çalışma grubunda da baskın olan cinsiyetin kadın cinsiyet olduğu görülmektedir.
RKK’nin radyolojik değerlendirilmesinde diğer sellar/parasellar lezyonlarda olduğu gibi MRG ön plandadır 3,6. Yüksek yumuşak doku çözünürlüğü, lezyonun iç yapısının birden fazla sekans ile detaylı şekilde değerlendirmeye izin vermesi ve dinamik incelemeye imkân tanıyarak hipofizer adenomlar gibi ayırıcı tanıda yer alan diğer lezyonların dışlanmasına olan katkısıyla MRG, RKK tanı ve takibinde üstün bir görüntüleme yöntemidir.
RKK, genellikle intrasellar yerleşimli lezyonlar olmakla birlikte, suprasellar alana da uzanabilir; ancak tamamen suprasellar yerleşim nadirdir 7. Güncel çalışmada da, olguların büyük çoğunluğunda RKK’lerinin intrasellar lezyon şeklinde görüldüğü, yalnızca 3 olguda (%3) lezyonun sellar kaviteyi doldurarak suprasellar alana uzanım gösterdiği saptanmıştır. Sellar kaviteye lokalize RKK’lerinde orta hatta yerleşim beklenilen bir bulgudur 8. Güncel çalışmada da RKK’lerinin büyük çoğunluğu (%85) orta hatta lokalizasyon göstermiştir.
RKK’nin boyutlarıyla ilgili literatürdeki veriler farklılık göstermekle birlikte 9,10, bu lezyonların en uzun eksende çapının 5 – 50 mm arasında değiştiği bildirilmektedir 3. Bizim çalışmamızda da RKK’lerinin en uzun çapı ortalama 7.2 mm (2 – 35 mm) olup literatür ile paralellik göstermektedir. Güneş ve ark. çocuklarda RKK’nin görüntüleme bulgularını değerlendirdikleri çalışmalarında, RKK’lerinin maksimum lezyon boyutunun, erişkin hasta grubunda yapılan benzer çalışmalara göre daha düşük bulunduğu ifade edilmiştir 4. Bu çalışmada da, hasta yaşı ile lezyon boyutu arasında doğrusal bir ilişki saptanmıştır. Tedaviyle veya zaman içerisinde radyolojik takiplerde RKK’lerinin boyutunda azalma gözlenebileceği ifade edilmekle birlikte 11,12, önemli oranda (%81) en az 1 yıllık takip görüntülemesi bulunan mevcut çalışma grubunda kontrol MRG incelemelerde anlamlı boyut farklılığı saptanmamıştır.
RKK’nin MRG’de sinyal karakteristikleri lezyon içeriğine göre değişiklik göstermektedir. Seröz vasıflı mayi ihtiva eden lezyonlar T1A’da hipointens, T2A’da hiperintens olarak izlenirken, mukoid içerikli lezyonlarda T1A’da hiperintens, T2A’da hipointens sinyal beklenir 5,7. Güncel çalışmada da, muhtemel seröz içerikli kistlerin yoğunlukta olması sebebiyle T1A kesitlerde hipointensite ön plandadır (%63). RKK bulunan olguların %30 ila %89’unda T2A’da düşük sinyal intensitesi görüldüğü bildirilmekte 4,7 olup, mevcut çalışmada da olguların %47’sinde RKK’lerinin T2A’da hipointens izlendiği saptanmıştır. Kontrast madde enjeksiyonu sonrası yoğun kontrast tutulumu RKK’lerinde beklenen bir durum olmayıp, periferal ince rim tarzında kontrastlanma görülebilmektedir 13,14. Byun ve ark. rim şeklinde tanımlanan kontrastlanan alanın, kisti çevreleyen normal pituiter bez dokusu olabileceğini öne sürmüştür 2. Güncel çalışmada da hiçbir hastada kist içi kontrastlanma saptanmamış olup, 7 olguda (%5) ince rim şeklinde kontrastlanma izlenebilen tek kontrastlanma paterni olmuştur.
İntrakistik nodül varlığı, RKK’lerinin radyolojik bulguları arasında önemle üzerinde durulan, özellikle aynı anatomik bölgeye lokalize farklı patolojilerin ayrımında umut vaadeden bir bulgudur 1,8,11. Park ve ark. MRG bulgularına dayanarak kistik pituiter adenomlarla RKK’nin ayırıcı tanısını ele aldıkları bir çalışmasında, RKK tanısında intrakistik nodül varlığının %83 sensitivite ve %67 spesifite ile doğru tanıya yönlendirdiğini vurgulamışlardır 8. Literatürde, RKK olgularının %37 ila %45’inde intrakistik nodül saptandığı bildirilmektedir 1,11. Mevcut çalışmada ise intrakistik nodül varlığı, 20 olguda (%16) saptanmıştır. Bununla birlikte; güncel çalışmada, intrakistik nodül sıklığı erişkin hastalarda pediatrik olgulara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Bizim çalışmamızda literatüre göre daha az sıklıkta intrakistik nodül tespit edilmesinin, çalışma grubumuzda çocuk hasta sayısının fazla olmasına bağlı olabileceğini düşünmekteyiz.
RKK genellikle asemptomatik seyretmekle birlikte, semptomatik olgularda en sık izlenen bulgular baş ağrısı ve görme bozukluklarıdır3,15. Bu çalışmada, semptomatik olgular (%40) arasında, erişkin olgularda literatür ile uyumlu olarak baş ağrısı, görme bozukluğu ve adet düzensizliği; pediatrik yaş grubunda ise puberte prekoks ve boy kısalığı ön plandadır.
RKK bulunan olguların takibinde bir veya birden fazla hipofizer hormon değerinde azalma nadir olmayan (%19-81) bir durumdur 3,16. Güncel çalışmada ise hipofizer hormon eksikliği bulunan olgular tüm hasta grubunun yaklaşık %2’sini oluştururken, 56 olguda (% 46) LH başta olmak üzere hormon değerlerinde artış dikkati çekmektedir.
Bu çalışmanın birtakım limitasyonları bulunmaktadır. Öncelikle; retrospektif dizaynı yanı sıra, çalışmaya dahil edilecek vaka sayısını belirlemek amacıyla güç analizi yapılmaması mevcut çalışmanın kısıtlılıklarındandır. Ayrıca, çalışma grubunda oldukça kısıtlı sayıda olguda medikal tedaviyle kontrol altına alınamayan hormonal bozukluk ve/veya bası semptomları bulunması nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan hasta sayısının az olması ve dolayısıyla radyolojik değerlendirmelerin histopatolojik-biyokimyasal bulgular ile korele edilememesi çalışmamızın en temel limitasyonudur. RKK’lerinin içeriğinin biyokimyasal analizi ve histopatolojik olarak bu lezyonların konfirme edilemeyişi RKK’lerinin radyolojik bulgularını ele alan literatürdeki benzer bir çalışmanın da limitasyonu olarak belirtilmiştir 4. Kistik sıvı içeriğinin biyokimyasal açıdan analiz edildiği ve histopatolojik olarak konfirme geniş seri RKK’lerinin değerlendirildiği çalışmaların bu konuda literatüre önemli katkılar sağlayacağı kanaatindeyiz.
Sonuç olarak; RKK’leri, kistik içeriğine göre MRG’de farklı sinyal karakteristikleri gösteren, genellikle intrasellar ve orta hat yerleşimli lezyonlardır. Radyolojik olarak intrakistik nodül varlığının saptanması RKK’lerinin ayırıcı tanısına önemli katkı sağlamaktadır.
Teşekkür: İstatistiksel analizler esnasında değerli katkıları için Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr.Öğr. Üyesi Osman Ahmet POLAT’a teşekkürlerimizi sunarız.