İnflamatuar kistler, çenelerde en sık görülen kist türüdür. Bu kistler, radiküler ve rezidüel kistlerden oluşur ve rezidüel kistler ikinci sıklıkta görülür. Rezidüel kistlerin sıklığının çenelerdeki odontojenik kistlerin %2,2 ile %18'i arasında değiştiği rapor edilmiştir
10.
Rezidüel kistler radyografilerde uniloküler, iyi sınırlı, radyolüsent lezyonlar olarak görülür. Genellikle ince sklerotik kenarlara sahip, yuvarlak veya oval şekillidirler 2. Bu oldukça öngörülebilir radyolojik görünüm bu vakamızda da not edilmiştir. Bu kistler önemli kemik rezorbsiyonuna ve inferior alveoler kanal, maksiller sinüs ve burun boşluğu gibi önemli anatomik yapıların yer değiştirmesine neden olabilir 10. Rezidüel kistler genellikle asemptomatiktir ve rutin radyografide tesadüfen tespit edilebilir 2. Ancak kistin sekonder olarak enfekte olması durumunda hastalar ağrı ve şişlik bildirebilir ve lezyonun farkına varabilirler. Vakamızda da durum semptomatikti ve görülen semptom şişlikti. Ancak diğer odontojenik lezyonlar da benzer belirtiler gösterebileceğinden bu semptom spesifik değildi.
Maksiller sinüste görülen kistler intrensek ve ekstrensek olarak sınıflandırılabilir. İntrensek kistlerin en sık rastlanılanları mukoseller ve mukus retansiyon kistleridir. Maksiller sinüsteki ekstrensek kistler ise genellikle odontojenik kökenlidir. Bunlardan da en yaygın olanları odontojenik keratokist, dentigeröz kist ve radiküler kistlerdir. Büyük rezidüel kistlere nadiren rastlanır ve büyük boyutlara ulaştığında mukosel, dentigeröz kist veya odontojenik keratokist gibi kemik dekstrüsyonu yapan patolojileri düşündürür 11,12. Vakamızda rezidüel kist, maksiller sinüsü tamamen doldurmuş, hatta alışılmadık şekilde sinüs ön duvarını ve alveoler kreti rezorbe etmişti. Maksiller sinüsün neredeyse tamamını kaplayacak kadar büyüyen lezyon nadirdir ve literatürde nadiren rapor edilmiştir 11,13. Yaygın bir patolojinin nadir görülen bir görünümü olduğunda, yanlış tanıyı önlemek için bunu aşamalı olarak değerlendirmek önemlidir.
Rezidüel kistler genellikle kist içindeki intralüminal basıncı azaltmak için enükleasyon, marsüpyalizasyon veya dekompresyon yoluyla cerrahi olarak tedavi edilir 14. Enükleasyon kistin tam cerrahi eksizyonuna yardımcı olur ve benign kistik lezyonlar için ideal bir tedavi seçeneğidir. Ancak bazı vakalarda kistik lezyonun boyutu, konumu, komşu anatomik yapılara yakınlığı ve hastanın yaşı enükleasyon için kontrendikasyon oluşturur. Bu nedenle, özellikle genç, yaşlı veya yüksek riskli hastalarda minimal invaziv tedavi tercih edilen bir tedavi yöntemidir 8,9 ,15. Marsüpyalizasyon, kistik duvar fenestrasyonunu ve kistik iç lümenin oral mukoza ile dikilmesini içeren, intrakistik basıncı azaltan ve defekt çevresinde yeni kemik oluşumuna izin veren, kabul görmüş iyi bir tedavi seçeneğidir 16. Dekompresyon ise kiste küçük bir delikten, lastik bir tüp veya stent yerleştirerek, kistik kitlenin oluşturduğu basıncı azaltan bir diğer tedavi seçeneğidir 9. Hem dekompresyon hem de marsupyalizasyon, kist boyutunu küçültmek için intramural basıncın azaltılmasının lezyon çevresinde kademeli kemik büyümesine izin vereceği mantığına dayansa da, daha konservatif yaklaşım gerektiren vakalarda dekompresyon daha uygun tedavi seçeneği gibi görünmektedir. Bu işlemlerin her ikisi de kistik duvarın devamlılığını bozmakta ve marsüpyalizasyonda kist dokusunun ağız mukozası ile dikilmesi operatör için zorlayıcı olmaktadır. Ayrıca, dekompresyonda ameliyat sonrası deformasyon veya yüzeyin çökme olasılığı, marsüpyalizasyona kıyasla daha azdır 2. Vakamızda kistin boyutunun büyüklüğü, komşu anatomik yapılara yakınlığı ve dekompresyonun daha konservatif, kolay ve hızlı yapılabilen bir yöntem olması nedeniyle bu yöntemi kullandık. Bu tekniği kullanarak, hastanın intraoperatif ve postoperatif rahatsızlığını sınırlamaya çalıştık. Ayrıca bu teknikle, maksiller sinüsün kademeli olarak pnömatizasyonunu hedefledik. Bununla birlikte bazı çalışmalar, dekompresyondan sonra kalan dokunun daha agresif bir lezyona dönüşebileceğini bildirmiştir 17. Rezidüel kistlerin nüks oranı düşüktür ancak maligniteleri ve nüksleri dışlamak için takip gereklidir 18. Bu nedenle dekompresyon sonrası periyodik takip ve radyografik görüntüleme yapılması gerekmektedir ve biz de vakamızda bu prensibi takip ettik. Bu hastada büyük kist kavitesinin nüks olmaksızın hızla rejenerasyonunun ana açıklaması maksiller sinüsteki geniş hacimli rezidüel kistin dekompresyona iyi yanıt vermesidir.
Büyük rezidüel kistlerin tedavisinde, invaziv cerrahi yaklaşımlara göre dekompresyon tercih edilebilir. Maligniteye zemin hazırlayan bir faktörlerden birinin de kronik inflamasyon olduğu düşünüldüğünden 17, uzun süredir devam eden inflamatuar kistler özel dikkat gerektirir. Bu vakamızda, cerrahi operasyon sırasında çevre dokulara gelebilecek zararı minimuma indirmek için öncelikle dekompresyon tedavisini tercih ettik. Bu yaklaşımla kist içi basıncı azaltarak kist kavitesinin boyutlarında belirgin bir küçülme sağladık. Küçük boyutlara ulaşan kisti enükleasyon ile uzaklaştırdık. Bu şekilde vital dokulara verilebilecek potansiyel hasar riskini azaltarak kistin başarılı bir şekilde cerrahi tedavisini gerçekleştirdik.