Çalışma yoğun bakım hastalarında nutrisyon desteğinin antropometrik özellikler ve bazı biyokimyasal parametrelerin ilişkisini incelenmesi amacıyla yapılmıştır. ESPEN kılavuzuna göre, yoğun bakımlara kabul edilen hastalara ilk 48 saat içinde uygun nutrisyon desteği başlanmalıdır
14,15. Bu çalışmada hastaların yoğun bakım ünitesine yatırıldıkları süreç takip edildiğinde parenteral beslenme oranın ilk yatırıldıkları güne göre giderek azaldığı, enteral beslenme oranının da giderek arttığı, enteral beslenme için hastaların %27.98’inde PEG, %72.02’sinde nazogastrik tüp takılı olduğu görülmüştür. Bu veriler hastaların erken seviyede nutrisyonel olarak destek aldıklarını göstermektedir.
Türkiye’de 100 hasta (48 erkek, 52 kadın) üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada, katılımcıların ortalama yaşının 69.8±16.5 yıl olduğu belirlenmiştir (%43'ü 60-80 yaş, %32'si >80 yaş). Yoğun bakım ünitesinde geçirilen ortalama yatış süresinin 12.9±15.9 olduğu, en yaygın yoğun bakım yatış nedenlerinin solunumsal nedenler (%73), sepsis (%13) ve kardiyovasküler olaylar (%5) olduğu tespit edilmiştir (16). Bu çalışmaya dahil edilen 168 hastanın (94 kadın, 74 erkek) yaş ortalaması 72.6±9.53 yıl (>75 yaş %61.3), ağırlık ortalaması 61.8±13.52 kg, boy ortalaması 161±7.52 cm, BKİ ortalaması 23.8±3.12 kg/m2 (normal grup BKİ değeri %51.8)’dir. En sık hastaneye yatış nedenleri solunum ve nörolojik problemlerdir. Yoğun bakım ünitesinde ortalama kalış süresi 38.5 gündür.
Beslenme yetersizliği, basınç ülseri gelişimi için bir risk faktörüdür. Dünya genelinde 90 ülkedeki 1117 YBÜ’de tedavi gören 13.254 hastanın katıldığı bir çalışmada, basınç ülseri prevalansının genel olarak %26.6, Yoğun Bakım Ünitesi kaynaklı prevalansının ise %16.2 olduğu rapor edilmiştir 17. Türkiye’de Efteli’nin yaptığı çalışmada YBÜ’de yatan hastalarda basınç ülseri prevalansı %26.5, Güneş ve ark.’nın yaptıkları çalışmada %27.1 olarak bulunmuştur 18,19. Dünya çapında, Avrupa'da 63 farklı ülkeden 1595 yoğun bakım ünitesindeki 18.918 yetişkin hastanın verileri ile yapılan çalışmada basınç ülseri prevalansı %39; ABD akut bakım tesislerinde 41.866 yoğun bakım hastası için genel basınç ülseri prevalansı %14.3 (n=5995) olarak saptanmıştır 20,21. Bu çalışmada bireylerin %35.12’sinde basınç ülseri vardır. Literatürdeki araştırmalara göre, basınç ülseri sıklığının yüksek bulunmasında yaş ortalamasının yüksek olması, YBÜ’de uzun süre yatışın söz konusu olması (özellikle >10 gün yatış süresi olanlar), ve hastaların YBÜ’ye yatmadan önce bilinen basınç ülserinin bulunması etkili olabilir.
Biyokimyasal parametrelerin izlenmesi hastaların basınç ülseri riski açısından değerlendirilmesi ve komplikasyon riskinin azaltılmasına yardımcı olur. Basınç ülserinin görülme sıklığı, gelişimi ve yaranın iyileşmesinin gecikmesi özellikle albümin ve prealbümin değeri sınırın altında olan ve CRP değeri yüksek olan hastalarda daha fazla görülmekte olup yapılan klinik çalışmalar bu bilgiyi desteklemektedir 18,22,23. Yoğun bakım ünitelerindeki 142 hastadan oluşan bir grubu inceleyen Polonya’da yapılan bir çalışma da basınç ülseri görülme sıklığına katkıda bulunan faktörlerin yaş, hastanede kalış süresi, düşük arteriyel kan basıncı ve hipoalbüminemi olduğu saptanmıştır 22. Türkiye de gerçekleştirilen bir araştırmada, yoğun bakıma kabul edilen hastaların 3. haftasındaki kan albümin düzeyleri, CRP düzeyleri, enfeksiyon varlığı, ve sedasyon kullanımı ile basınç ülseri oluşma derecesi arasında anlamlı istatistiksel farklılıklar saptanmıştır 24. Bu çalışmada biyokimyasal bulguların değerlendirilmesine bakıldığında albümin değerinin 3.5 g/dl’nin altında olduğu ve anlamlı değişimin olmadığı (1. ve 30.gün 2.5 g/dL), prealbümin değerinin düzeylerinin 1. gün (7 g/dL) ve 7. gün (9 g/dL); 30. güne göre (12 g/dL) anlamlı derecede düşük olduğu, CRP düzeyinin 1. gün (125 mg/dL) diğer günlere göre anlamlı derecede yüksek olduğu görülmüştür. Bu sonuçlara göre, ilk 21 günde prealbümin seviyesindeki artışın yoğun bakım ünitesinde kalış süresini azalttığı sonucuna varılabilir.
Malnütrisyonun beslenme değerlendirmeleri ile teşhis edilmesi, YBÜ’de kalış süresinin uzaması, tekrar YBÜ’ye yatış ve hastanede ölüm riskinin artması ile bağımsız bir şekilde ilişkilendirilmektedir. Yapılan çalışmalar yaş, cinsiyet ve BKİ’ye bakmaksızın malnütrisyonun bağımsız olarak yoğun bakım ünitesindeki kötü klinik sonuçlarla ilişkili olduğunu göstermektedir 25,26. Bu çalışmada da yaş, cinsiyet ve BKİ’ye göre; APACHE skoru, vücut ağırlığı başına enerji ve protein değerlerinin benzer olduğu; zayıf ve normal olanların vücut ağırlığı başına enerji değerlerinin obez olanlara göre anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
Kritik hastaların yönetimi, beslenme bakımı da dahil olmak üzere oldukça uzmanlaşmış tedavi ve tedavi prosedürlerini gerektirir. Geleneksel olarak kritik hastalardaki beslenme müdahalesi, katabolik süreçlerin etkilerini hafifletmek ve yağsız vücut kütlesini sürdürmek için besin maddelerinin sağlanmasını içerir. Kritik hastalarda kanıta dayalı kılavuzlar (Amerikan Parenteral ve Enteral Beslenme Derneği-ASPEN/Avrupa Klinik Beslenme ve Metabolizma Derneği-ESPEN) dikkate alınarak yeterli beslenmenin değerlendirilmesi ve sağlanması, tıbbi bakım sürecinin vazgeçilmez bir unsuru olarak ele alınmalıdır 27. Ancak, bu çalışmanın bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Elde edilen sonuçlar, kronik hastalık yükü taşıyan küçük bir grup kritik hastayı içermekte ve bu durum, çalışma sonuçlarına ve gelecekteki araştırmalara yansıyabilir. Ayrıca, tek merkezli ve retrospektif bir çalışma olması, çalışmanın genel ulaşılabilirliğini sınırlayabilir. Sunulan değişkenlerin daha kapsamlı analizleri için daha fazla ileri çalışma gerekmektedir.
Sonuç olarak, yoğun bakım hastalarında ilk 24 saat içinde başlanan beslenme tedavisinin malnütrisyon gelişimini azalttığı ve hastaların klinik tablosunu iyileştirdiği gözlenmiştir. Biyokimyasal bulgularda albümin ve total protein değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik gözlenmezken, prealbümin düzeylerinde anlamlı artışlar tespit edilmiştir. Uygun beslenme desteği, yaşlı hastalarda yoğun bakım ünitesinde kalış süresini ve prognozu olumlu yönde etkileyebilir. Ancak, beslenme destek tedavisinin etkilerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ayrıca, hastaların YBÜ'de kaldıkları süre boyunca beslenme durumlarını izlemek için yeni sistemlerin geliştirilmesi önerilmektedir.