Erişkin kadın bireylerin kadınlara yönelik uygulanan şiddete bakış açılarını belirleyebilmek, kadına şiddete yönelik tutum ve davranışlarını saptayabilmek amacıyla 310 kişi ile yapılan bu çalışmada katılımcıların yaklaşık yarısının çocukken herhangi bir şiddet türüne şahit olduğu, yaklaşık üçte birinin çocukken herhangi bir şiddet türüne maruz kaldığı belirlenmiştir. Ek olarak yaklaşık üçte birinin yakın zamanda en fazla fiziksel olmak üzere bir şiddet türüne maruz kaldığı saptanmıştır. DSÖ, kadınların yaklaşık üçte birinin yaşamları boyunca fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığını bildirmektedir
1. Yine DSÖ tarafından 2013 yılında 79 ülke verilerinin derlenmesi ile hazırlanan raporda kadınların %37’sinin hayatlarının bir döneminde fiziksel ve/veya cinsel yakın partner şiddetine maruz kaldığı, bazı bölgelerde şiddet oranının %70’lere çıktığı belirtilmektedir
7. Bu çalışmada ve Türkiye’de yapılan çeşitli çalışmalarda kadınların en sık bildirdikleri şiddet türünün fiziksel şiddet olması dikkat çekicidir, ancak bu durumun, duygusal, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddetin yaygın olmadığı anlamına gelmediği belirtilmektedir
8-11. Yapılan pek çok çalışma, fiziksel şiddetin daha kolay gözlemlenebilir ve tanımlanabilir olmasına karşın, duygusal ve psikolojik şiddetin daha gizli ve yaygın olabileceğini göstermektedir
12,13. Aynı zamanda kadınların, fiziksel şiddeti rapor etme eğiliminde oldukları, psikolojik veya ekonomik şiddeti tanımlamakta veya rapor etmekte zorlanabilecekleri belirtilmektedir
7.
Bu çalışmada yakın zamanda şiddete maruz kalan kadınların yaklaşık yarısı şiddet uygulayanın kimliği hakkında bilgi vermekten kaçınmış, yaklaşık üçte biri ise eş/sevgili tarafından şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Katılımcıların önemli bir kısmının şiddet uygulayan kişiyi belirtmekten çekinmesi, bu tür olaylara dair sosyal stigma ve utanç gibi duyguların etkisini ortaya koymaktadır. Kadına yönelik şiddet araştırmalarında, şiddet gören kadınların toplum içinde damgalanma ve yalnız kalma korkusu nedeniyle yaşadıklarını paylaşmadıkları sıklıkla gözlemlenmektedir14,15. Kadınların yaşadıkları şiddeti rapor etmekten çekinmeleri, aynı zamanda şiddet döngüsünün devam etmesine ve gerekli sosyal veya hukuki desteğin sağlanamamasına yol açabilmektedir16. Bu çalışma, kadına yönelik şiddetin yakın partnerler tarafından uygulanma olasılığının yüksek olduğunu ve kadınların şiddeti bildirme konusunda çeşitli çekinceler taşıdığını göstererek, bu alanda sosyal destek ve farkındalık çalışmalarının önemini vurgulamaktadır.
Bu çalışmada, kadın katılımcılara göre şiddetin en yaygın üç nedeni olarak şiddet uygulayanın psikolojik sorunları, ekonomik problemler ve kıskançlık olarak tespit edilmiştir. Bu üç faktör, şiddetin önlenmesi ve müdahale stratejilerinde önemli ipuçları sunmaktadır. Şiddet davranışını azaltmak için, psikolojik destek hizmetlerinin kolay erişilebilir hale getirilmesi ve ekonomik bağımsızlığı teşvik eden projelerin geliştirilmesi gerekmektedir. Ekonomik güçlendirme programları, özellikle ekonomik bağımlılık yaşayan kadınlar için bir güvenlik ağı sağlayabilir17. Ayrıca, toplum genelinde kıskançlık ve kontrol davranışları üzerine farkındalık oluşturulması, bireylerin daha sağlıklı ilişki dinamikleri kurmalarına destek olabilir.
Bu çalışmada katılımcıların yaklaşık beşte biri şiddet görmenin kader olabileceğini belirtmiştir. Bu bulgu şiddete yönelik toplumsal normlar ve inançların bu vakaların çözümünde ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Şiddetin "kader" olarak görülmesi, bireylerin yaşadıkları şiddeti olağanlaştırmalarına, hatta bazı durumlarda bunu haklı çıkarmalarına neden olabilir. Bu durum, hem toplumsal farkındalık eksikliği hem de şiddetin normalleştirildiği veya kabul gördüğü çevresel koşullardan kaynaklanabilir.
Bu çalışmada katılımcılar, kadınların şiddet gördüklerinde sessiz kalmalarının veya yardım aramamalarının en yaygın nedenleri olarak korku, çaresizlik ve toplum baskısını göstermiştir. Bu üç faktör, kadına yönelik şiddetin görünürlüğünü azaltmakta ve kadınların destek arayışlarını engellemektedir. Kadınların şiddet gördüklerinde sessiz kalmalarına neden olan bu etkenleri ele almak için kapsamlı bir destek sistemi gerekmektedir. Güvenli barınma olanakları ve gizli destek hatları gibi güvenlik önlemleri, kadınların korkularını azaltmaya yönelik adımlar sunabilir. Ayrıca, kadınların sosyal ve ekonomik desteklere kolay erişim sağlaması, onların çaresizlik duygusunu aşmalarına yardımcı olabilir6,13,18. Toplum genelinde farkındalık çalışmalarının artırılması da kadınların şiddet karşısında yalnız olmadıklarını anlamalarını ve toplum baskısını aşmalarını sağlayabilir. Bu bulgular, kadına yönelik şiddetle mücadelede yalnızca fiziksel koruma değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik destek sistemlerinin de önemli olduğunu göstererek, kadınların güvenli bir biçimde destek aramalarına olanak tanıyacak kapsamlı müdahalelere ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadır.
Bu çalışmada kadın katılımcıların yaklaşık %10’u şiddeti haklı çıkarabilecek bir neden olabileceğini belirtmiş ve en sık gösterilen nedenler arasında kıskançlık ve namus kavramı öne çıkmıştır. Mardin il merkezinde 15-49 yaş aralığındaki 1064 kadın ile yapılan çalışmada şiddet göre 652 kadının %3.7’si dayağı hak ettiğini belirtmiştir19. Kadınlarla yapılan nitel bir çalışmada da namus kavramı ve aldatma şiddetin haklı nedenleri olarak gösterilmiştir13. Bu bulgu, kadına yönelik şiddetle mücadelede toplumsal normlar ve değer yargılarının ne kadar güçlü olduğunu, bazı kadınların bile şiddeti belirli durumlarda meşru görebileceğini ortaya koymaktadır. Bu bulgulara göre, kıskançlık ve namus gibi toplumsal normlarla ilişkili şiddet eğilimlerinin azaltılması için aşağıdaki adımlar atılması gerekliliği ve şiddetin meşrulaştırılması eğilimlerine karşı çıkmak amacıyla okullarda cinsiyet eşitliği ve insan hakları eğitimlerine daha fazla yer verilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Bu çalışmada çocukken herhangi bir şiddet türüne şahit olanlarda, çocukken herhangi bir şiddet türüne maruz kalanlarda ve yakın zamanda herhangi bir şiddet türüne maruz kalanlarda şiddeti haklı kılabilecek nedenlerin olduğunu belirtenlerin oranının daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu bulgular, çocuklukta şiddete maruz kalmanın ya da şiddete tanıklık etmenin, yetişkinlikte şiddete dair algılar üzerinde derin bir etki bıraktığını göstermektedir. Çocukken şiddeti yaşayan veya gözlemleyen bireylerin, yetişkinliklerinde şiddeti meşru görebilecek nedenlere daha yatkın olmaları, şiddetin nesiller arası etkisini ortaya koyan önemli bir sonuçtur. Ayrıca, yakın zamanda şiddet yaşayan bireylerin de şiddeti haklı görebilecek gerekçelere daha eğilimli olmaları, bu döngünün kolayca kırılmadığını ve zamanla yerleşmiş algıların sürdüğünü göstermektedir.
Bu çalışmanın bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Sınırlılıkların ilki çalışmanın kesitsel olarak tasarlanmasıdır. Bu tasarım gözlemlenen ilişkilerden nedensellik çıkarımları yapılamasını ve değişebilecek faktörlerin etkisinin gözlemlenmesini sınırlamaktadır. Ek olarak çalışma, katılımcıların kendilerinin bildirdiği verilere dayanmaktadır. Bu da katılımcıların, şiddet sıklıkları ve kadına şiddet konusundaki düşüncelerini tam olarak yansıtmamalarına veya bazı bilgileri yanlış bildirmelerine neden olabilir ve sonuçların doğruluğunu etkileyebilir. Çalışmada yalnızca belirli aile sağlığı merkezlerine başvuran kadınlar yer almıştır. Bu durum, bulguların genel bir popülasyona genellenmesini zorlaştırabilir. Farklı sosyal ve ekonomik arka plana sahip kadınların durumu temsil edilmiyor olabilir. Araştırma, yalnızca kadın katılımcılara odaklanmıştır ve erkeklerin şiddete yönelik tutumları veya deneyimleri üzerinde bilgi sağlamamaktadır. Bu durum, toplumsal cinsiyet bağlamında daha geniş bir anlayış geliştirilmesini engellemektedir. Bu sınırlamalar, araştırmanın bulgularının yorumlanması ve genellenmesi konusunda dikkatli olunmasını gerektirir. Gelecekteki araştırmalar, farklı örneklem grupları ve uzunlamasına tasarımlar ile bu sınırlamaların üstesinden gelmeyi hedefleyebilir.
Sonuç olarak, bu çalışmaya dahil edilen kadınların yaklaşık üçte birinin çocukken herhangi bir şiddet türüne maruz kaldıkları, yaklaşık üçte birinin en fazla fiziksel şiddet olmak üzere yakın zamanda herhangi bir şiddet türüne maruz kaldıkları belirlenmiştir. Yakın zamanda şiddete maruz kalan kadınların ise yaklaşık yarısı şiddet uygulayanın kim olduğunu belirtmemiş, belirtenlerin ise çoğunluğuna eş/sevgili tarafından şiddet uygulandığı saptanmıştır. Kadın katılımcılara yaklaşık beşte biri şiddet görmenin “kader” olabileceğini belirtirken yaklaşık %10’u şiddeti haklı çıkarabilecek bir neden olabileceğini belirtmiş ve en sık gösterilen nedenler arasında kıskançlık/namus kavramlarının yer aldığı saptanmıştır. Bu çalışmanın bulgularına göre, kadınların çocukken herhangi bir şiddet türüne şahit olmaları, çocukken şiddet görmeleri ve yakın zamanda şiddete maruz kalmaları, şiddeti haklı kılabilecek bir neden olabileceğini düşünme eğilimleriyle anlamlı olarak ilişkili bulunmuştur. Kadınların şiddete karşı farkındalıklarını artırmak için toplumsal temelli eğitim programları geliştirilmelidir. Özellikle kırsal bölgelerde ve sosyoekonomik durumu düşük bireylere yönelik eğitim çalışmaları, şiddetin normalleştirilmesini ve haklı kılınmasını önlemek için önemli bir adım olacaktır. Psikososyal destek hizmetleri çocukluk döneminde yaygınlaştırılmalı ve ailelere yönelik eğitim ve farkındalık programları düzenlenmelidir. Çalışma sonuçları, kadına yönelik şiddetin haklı görüldüğü nedenlerin azaltılması için toplumun farklı kesimlerinde, özellikle şiddetin haklı görüldüğü çevrelerde farkındalık artırıcı ve psikolojik destekleyici programların geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Yazar Katkıları: Fikir- MY, EH Tasarım-MY,EH, MU; Denetleme-MU,MY,EH; Kaynaklar-MY,EH; Malzemeler-MU,MY,EH; Veri Toplanması ve/veya işlenmesi-MY,EH; Analiz ve/veya yorum-MU,MY,EH; Literatür taraması-MU,MY,EH; Yazıyı yazan – MU,MY,EH; Eleştirel inceleme-MU,MY.
Çıkar Çatışması: Yazarların çıkar çatışması yoktur.
Finansal Destek: Bu araştırma herhangi bir finansman kuruluşundan/sektörden destek almamıştır.