Diyabetes mellituslu hastaların %30-70'inde deri bulguları gözlenmektedir
7, 8. Deri bulgularından bazıları DM'nin erken dönem bulgularından olup, bu dönemde henüz hastalık tanısı konulmamış olabilir, bazı deri bulguları ise geç dönemde gözlenen diyabetik komplikasyonlar sonucunda oluşmaktadır
7,8. Al-Mutairi ve ark.
12 yaptıkları çalışmada Dermatoloji polikliniğine başvuran 106 DM'li hastanın %65'inde en az 1 deri bulgusu, %25.5'inde 2, %5.7'inde 3 ve %3.8'inde 4 deri bulgusu olduğunu bildirmişlerdir. Bu çalışmada deri bulgularının çok yüksek oranda gözlenmesi, hastaların ileri yaşta olmalarından kaynaklandığı şeklinde açıklanmıştır. Çalışmada ayrıca tip 1 DM ile tip 2 DM arasında kutanöz hastalık prevalansı açısından herhangi bir farklılık bulunmadığı da bildirilmiştir
12. Wang ve ark.
13 9.626 DM, 15.997 hipertansiyon ve 2.362 gastroözofageal reflü hastasında yapmış oldukları çalışmada kronik deri ülserleri, bakteriyel ve fungal deri enfeksiyonlarının DM'li hastalarda hem hipertansif hastalardan hem de gastroözofageal reflü hastalarından daha fazla oranda gözlendiğini fakat diğer deri bulguları arasında herhangi bir fark olmadığını bildirmişlerdir. Pavlović ve ark.
14 2-22 yaş arasında bulunan 212 tip 1 DM'li hastanın %68'inde en az 1 deri bulgusu bulunduğunu oysa 196 sağlıklı kontrolde bu oranın %26.5 olduğunu ve bu durumun istatistiksel olarak anlamlı olduğunu bildirmişlerdir. Bu çalışmada hastaların %38'indeki deri bulgusunun diyabetle ilişkili olduğunu vurgulamışlardır
14. Biz çalışmamızda hastalarımızın %86.28'de en az bir deri bulgusunun mevcut olduğunu tespit ettik.
Diyabetes mellitusta iyi yapılamayan glisemik kontrol enfeksiyon artışı ile sonuçlanmaktadır. Bu duruma hipergliseminin yol açtığı anormal mikrosirkülasyon, azalmış fagositoz, lökosit adhezyonunun zararlanması ve gecikmiş kemotaksis neden olmaktadır 1-3, 7, 8. Al-Mutairi ve ark. 12 106 DM'li hasta en sık gözlenen deri bulgusunun %67 oranında enfeksiyon olduğunu bildirmiş, önceki çalışmalarda viral enfeksiyonların rapor edilmediğine dikkat çekerek, kendi çalışmalarında üç rekurrent herpes enfeksiyonu olduğunu vurgulamışlardır. Wang ve ark. 13 DM'li hastalarda bakteriyel ve fungal deri enfeksiyonlarının, Pavlović ve ark. 14 ise sadece fungal deri enfeksiyonlarının artmış olduğunu bildirmişlerdir. Nigam ve ark. 15 DM'li hastalarda gözlenen en sık deri bulgusunun (%26.5) enfeksiyon hastalıkları olduğunu ve bakteriyel enfeksiyonların (%16), fungal enfeksiyonlardan (%10.5) daha sık gözlendiğini rapor etmişlerdir. Mahajan ve ark. 16 en sık deri bulgusunun enfeksiyon hastalıkları (%54.6) olduğunu, bakteriyel enfeksiyonlarla fungal enfeksiyonların eşit oranda (%31.4) bulunurken hastalarda %5.7 oranında herpes zoster saptandığını bildirmişlerdir. Biz de çalışmamızda enfeksiyon hastalıklarını %43.4 en önemli deri bulgusu olarak belirledik ve enfeksiyonlar içinde en büyük grubun (%36.6) fungal enfeksiyonlardan oluştuğunu saptadık. Çalışmamızda ayrıca 2 vakada rekurrent herpes labiyalis enfeksiyonu tespit ettik.
Nekrobiyozis lipoidika, deri kuruluğu, kaşıntı, diyabetik dermopati, akantozis nigrikans ve granüloma annulare gibi çok sayıda DM ile ilişkili dermatozların patogenezinde mikroanjiyopati, nöropati ve konnektif dokunun glikozilasyonu suçlanmaktadır 11, 17. Biz çalışmamızda DM ile ilişkili olarak en sık deri kuruluğu ve kaşıntı şikayeti olduğunu saptadık. Önceki yayınlarda deri kuruluğu veya DM ile ilişkili iktiyozun %1.5-%48 oranında gözlendiği, bazı yayınlarda diyabetik hastalarda gözlenen en sık deri bulgusu olduğu ve hastalığın süresiyle anlamlı düzeyde ilişkili olduğu bildirilmiştir 14, 15, 17. Kaşıntı semptomu ise yayınlarda (%4.5-%49) farklı oranlarda rapor edilmiştir 12, 14.
Literatürdeki derlemelerde diyabetik dermopatinin DM'nin en sık gözlenen deri bulgularından birisi olduğu ve diyabetiklerin %55 kadarında görülebileceği bildirilmiş olmasına rağmen bu konuda yapılan çalışmalarda rapor edilen diyabetik dermopati oranları (%3.5-%9.37) oldukça düşüktür 3,12,15,16. Biz de çalışmamızda önceki yayınlara benzer şekilde diyabetik dermopati oranının %7.4 olduğunu saptadık.
Kutanöz tutulumu olan diyabetik hastalarda eşlik eden hipertansiyon varlığı %53.1, kutanöz tutulumu olmayanlarda ise %22.2 olarak bildirilmiştir 16. Benzer şekilde retinopati, nefropati ve periferik vasküler hastalıklar kutanöz tutulumu olanlarda (sırasıyla %12.55, %6.2 ve %4.7), kutanöz tutulumu olmayanlara (sırasıyla %11.1, %5.6 ve %2.8) göre daha yüksek olarak saptanmış. Bu farklılığın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bildirilmiştir 16.
Diyabetik retinopati, kutanöz tutulumu olan diyabetik hastalarda (%32.8) olmayanlara (%24.3) göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Diyabetik retinopatinin aslında geç komplikasyon olduğu ancak kontrolsuz diyabetiklerde erken dönemde de gözlenebileceği ve diyabetik mikroanjiyopatinin bir göstergesi olduğu vurgulanmıştır 15. Bizim çalışmamızda %61.7 kardiyopati, %14.8 nefropati, %14.2 retinopati olmak üzere hastaların %76.57'sinde diyabete bağlı sistemik komplikasyonlar olduğunu belirledik.
Sonuç olarak diyabetik hastalarda en sık deri bulgusunun enfeksiyon ve en sık sistemik komplikasyonun ise hipertansiyon olduğunu saptadık.