Gastroenterit tüm dünyada çocukluk çağı morbidite ve mortalitesinin başlıca nedenlerinden biridir. Gastroenteritlerden çoğunlukla virüsler sorumludur
9. Rotavirüs ve adenovirüs AGE etiyolojisinde yer alan başlıca viral patojenlerdir. Bu nedenle, 8 yıllık dönem zarfında toplumdan kazanılmış AGE olan çocuklardan mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen gaita örneklerinde rotavirüs ve adenovirüs antijeni pozitif saptananlar epidemiyolojik ve klinik özellikleri değerlendirilmek üzere çalışmaya alındı.
Rotavirüsün en sık 8-14. aylar arasında, adenovirüsün ise 6-7. aylar arasındaki küçük çocuklarda görülmesi literatürle uyumludur 10,11-13. Literatür ile uyumlu olmak üzere 14,15, rotavirüs insidansının en yüksek olduğu dönem yaşamın ilk 2 yılıdır. Viral AGE sıklığı cinsiyet farkı göstermemektedir 16. Benzer şekilde çalışmada da her iki patojene bağlı AGE olguları istatistiksel olarak anlamlı cinsiyet farkı göstermemekteydi.
Literatür ile uyumlu olmak üzere 17, çalışmada da rotavirüs enfeksiyonları Ekim-Aralık ayları arasında en yüksek oranda görülmekteydi; adenovirüs enkesiyonları ise Ağustos, Kasım ve Aralık aylarında zirve yapmaktaydı. Gastroenterit vakalarında birden fazla etken aynı anda saptanabilir. Virüslerle bakteriler birlikte olabilirse de daha çok virüs-virüs birlikteliği ile karşılaşılmaktadır 18. Birçok çalışma adenovirüs ve rotavirüs ko-enfeksiyon oranlarının çok düşük olduğunu bildirilmektedir 10,11,14,17,18. Benzer şekilde çalışmada da hiçbir hastada ko-enfeksiyon saptanmadı.
Çeşitli çalışmalarda rotavirüsün çocukluk çağı AGE vakalarının %10.6-39.8’inde 19,20, adenovirüslerin ise %5-23.1’inde etken olduğu gösterilmiştir 21,22. Çalışmada ishal nedeniyle gönderilen 4607 gaita örneğinde rotavirüs ve adenovirüs prevalansları sırasıyla %9.3 ve %1.2 idi. Bu çalışmadaki prevalans değerlerinin literatüre göre çok daha düşük olması coğrafik ve sosyoekonomik farklılıklardan kaynaklanabilir.
Viral gastroenteritlerin tanısı sıklıkla klinik olarak konulmaktadır. Etiyolojik tanı yöntemi kültür ya da antijenin saptanmasıdır. Rotavirüs lateks aglutinasyonu, enzim immunoassay ve immunokromatografi yöntemleriyle taze dışkı örneğinden bakılabilir. Rotavirüsün özellikle grup A antijenine bakan bu yöntemlerin özgüllüğü yüksektir. Bu testler yenidoğanlarda ve altta yatan intestinal hastalığı olanlarda yanlış pozitiflik verebilmektedir. Dışkı örneğinde elektron mikroskobuyla, ayrıca nükleik asit amplifikasyon teknikleriyle de rotavirüs saptanabilir 23. Mikrobiyolojik açıdan virüs antijenini tanımlayıcı hızlı ve güvenilir testlerin birincil taramalarda daha yaygın kullanımıi alınacak önlemleri ve tedaviyi yönlendirmek yönünden oldukça önemlidir. Thomas ve ark. 24’nın araştırmasında, çocuk hastanelerinde kullanılması gereken ideal rotavirüs testinin doğru tanı koyduran, hızlı ve uygulanması kolay bir yöntem olması gerektiği bildirilmiştir. Ayrıca, tek hasta için ELISA testinin çok ekonomik olmadığı, zaman kaybına yol açtığı ve bazı ELISA testlerinin lateks testlerine göre duyarlılıklarının daha az olduğu vurgulanmıştır.
Viral gastroenteritler sadece bağırsağa sınırlı olmayıp, febril veya afebril konvülzyon, meningoensefalit ve ensefalopatiyi de içeren nörolojik bulgularla karşımıza çıkabilmektedir 24. Literatürde nöbet ile viral gastroenteritler arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar vardır 25-27. Çalışmada da viral gastoenterit ilişkili konvülzyon oranı %5.14 düzeyinde bulunmuştur.
Akut viral gastroenteritlerde tedavinin temel dayanağı oral rehidrasyon ve beslenmenin erken dönemde başlanmasıdır 28. Ağır derecede dehidrate kalan çocuklar intravenöz sıvı tedavisi gerektirebilir. İntravenöz sıvılar ile tedaviye başladıktan sonra bu çocuklara oral rehidrasyon sıvıları verilebilir. Oral hidrasyon tedavisi tamamlandıktan sonra da düzenli beslenme sürdürülmelidir. Çalışmada rotavirüs enfeksiyonu olan hastaların %68.4’ünün, adenovirüs saptanan hastaların ise %42.9’unun dehidratasyona bağlı yatarak tedavi aldığı belirlendi. Hastaların ortalama hastanede yatış süresinin 5.11 ± 3.15 gün olduğu; bu bağlamda rotavirüs ile adenovirüs enfeksiyonları arasında anlamlı bir fark olmadığı görüldü.
Rotavirüs infeksiyonu her yaş grubunda görülebilmekle birlikte, ilk 6 ay anne sütü ile beslenme bu etkene bağlı ishallerin insidansını azaltmaktadır 29. Bununla birlikte, viral gastroenteritler en sık 2 yaş altı çocuklarda görülmektedir. Adenovirüs ve rotavirüsün oluşturduğu kısmi bağışıklık ile 24 ay üzerindeki çocuklarda rekürren infeksiyonlar daha hafif veya asemptomatik seyretmektedir 30. Benzer şekilde çalışmada da yatarak tedavi alan hastaların büyük çoğunluğunu 24 ay altı çocuklar oluşturmaktaydı.
Rotavirüse bağlı AGE olguları tüm dünyada yüksek oranda hastane yatışları ve çocuk ölümleri ile ilişkilidir; birçok ülkede tedavi için yüksek miktarlarda yıllık maliyetler bildirilmiştir 1,2,4. Güvenli ve etkili rotavirüs aşıları hastalık prevalansını önemli ölçüde azaltabilir 2. Rotavirüs aşıları henüz ülkemiz ulusal aşı programlarına eklenmemiştir; ancak bu çalışmanın sonuçları rotavirüs aşılasının ülkemiz ulusal aşı programına eklenmesi gerektiğini desteklemektedir. Bununla birlikte, ülkemizde geniş serilerden oluşan çok merkezli prospektif çalışmaların yapılması gerekmektedir. Rotavirüs dışındaki diğer viral patojenler için henüz rutin kullanıma girebilecek bir aşı geliştirilememiştir. Bu patojenler için enfeksiyon bulaşmasını önlemeye yönelik çabalar oldukça önem taşımaktadır. Enfeksiyonun yayılmasını önlemek için alınacak önlemler arasında gıdaların temizliği, su kaynaklarının kontrolü, el hijyeni, atık sularının uygun şekilde uzaklaştırılması sayılabilir. Temiz su ve el hijyeni çocuklardaki fekal-oral bulaşmayı en aza indirecek başlıca unsurdur.
Ilıman ülkelerde rotavirüs epidemileri özellikle soğuk mevsimlerdeki 4-5 aylık bir dönemde (güz sonu, kış ve ilkbahar başı) görülür; kış aylarındaki pediatrik ishallerin yaklaşık %50’sinin nedeni rotavirüstür. Tropikal ülkelerde rotavirüs enfeksiyonları yılın her döneminde görülmekte, bazı ülkelerde ise kurak dönemlerde daha sık görülmektedir 31. Çalışmaların18,32,33 yapıldığı bölgenin iklim koşullarına göre enfeksiyonlarda mevsimsel değişkenlik gözlenmekle birlikte, bu çalışmada da görüldüğü üzere rotavirüs enfeksiyonları ile en fazla kış aylarında karşılaşılmaktadır.
Enfeksiyon etkeninin saptanması klinik seyrin öngörülmesine yardımcı olabileceği gibi gereksiz antibiyotik kullanımını da önleyecektir. Bölgemizde adenovirüse kıyasla rotavirüse bağlı AGE olguları ile daha sık karşılaşıldığı için rotavirüs aşısı konusunda ailelerin bilgilendirilmesi önem taşımaktadır. Ayrıca rotavirüs aşısının ülkemiz ulusal aşı programına eklenmesi için geniş serilerden oluşan çok merkezli prospektif çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.