Elazığ ilinde bulunan sağlıklı hayat merkezlerine başvuran yetişkinlerde çocukluk çağı travmaları ile depresyon belirtileri arasındaki ilişkinin incelendiği araştırmada çocukluk çağı travmaları görülme oranı %43.0, Beck Depresyon Ölçeğine göre depresyon belirtileri gösterenlerin oranı %34.9 olduğu bulunmuştur. Çocukluk çağı travma ölçeği alt ölçeklerine göre fiziksel ihmalin (%47.3) daha yaygın olduğu ve sonrasında sırasıyla duygusal istismar (%34.9), fiziksel istismar (%33.2), duygusal ihmal (%31.1) ve cinsel istismarın (%11.9) geldiği görülmüştür. 24 farklı çalışmanın incelendiği çok uluslu bir çalışmaya göre çocukluk çağı travmaları görülme oranı %41.0 ve alt ölçeklerine göre fiziksel istismar oranı %25.0, duygusal istismar oranı %32.0, cinsel istismar oranı %24.0, fiziksel ihmal oranı %35.0, duygusal ihmal oranı %43.0 olarak bulunmuştur
17. Örsel ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada en az bir çocukluk çağı travma geçmişi olanların oranı %65.7 ve alt ölçeklere göre fiziksel ihmale uğrayanların oranı %72.1, duygusal ihmale uğrayanların oranı %81.6 fiziksel istismara uğrayanların oranı %34.4, duygusal istismara uğrayanların oranı %55.9 ve cinsel istismar uğrayanların oranı %17,1 olarak bulunmuştur
18. DSÖ verilerine göre
5 yetişkinlerde depresyon görülme oranı yaklaşık %5, TÜİK verilerine göre 2019
7 ve 2022
8 yıllarında Türkiye’de 15 yaş üzerindeki bireylerde depresyon görülme oranı sırasıyla %9.0 ve %6.9’dur.
Literatürde çocukluk çağı travma oranlarının farklılığının çalışmanın yapıldığı bölgeden, bireylerle yapılan görüşme ortamı ve şeklinden etkilenebileceği düşünülmektedir. Depresyon oranlarının literatüre göre yüksek olması görüşmelerin yapıldığı dönemde Elazığ ilinde gerçekleşen 6.8 büyüklüğündeki depremin etkilerinin devam etmesi ve hala devam eden Koronavirüs pandemisinin psikolojik etkileri ile açıklanabilir. Depresyon puanları bireylerin yaşadıkları ortama, ailesel yapıya, sosyo-ekonomik ve kültürel yapı gibi birçok faktörden etkilenebilmektedir.
Araştırma katılanlarda cinsiyet ile Beck depresyon ölçeği puanı, ÇÇTÖ toplam ve alt boyut puanları arasında anlamlı bir ilişkiye rastlanmamıştır (p>0.05). Mayda19’nın ve Bıyıklı20’nın çalışmalarında cinsiyet ve depresyon puanları arasında ilişki bulunmamışken Kolukırık21’ın yaptığı çalışmada ise depresyon puan ortalamasının kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bağrıaçık22’ın ve Çavuşoğlu 23’nun çalışmalarında cinsiyet ile ÇÇTÖ toplam ve alt boyut puanları arasında anlamlı ilişkiye rastlanamamıştır. Kaya24’nın yaptığı çalışmada ise cinsiyet ile ÇÇTÖ puanları karşılaştırıldığında ÇÇTÖ toplam puan ortalamasının kadınlarda erkeklere göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Konuyla ilgili literatürde farklı sonuçlar bulunmakla birlikte elde edilen sonuçlar Türkiye’de yapılan çalışmaların çoğunluğuyla paralellik göstermektedir. Literatürde farklı sonuçlar bulunması çalışmaların yapıldığı toplumlarda erkek ve kadına atfedilen rollerin farklılığından kaynaklı olabileceği düşünülmektedir.
Araştırma kapsamına alınan kişilerde medeni durum ile ÇÇTÖ toplam ve Beck depresyon ölçek puanı arasında anlamlı ilişki bulunmuş ve en yüksek puanın boşanmış kişilerde olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Aydın25’ın ve Akyüz26’ün yetişkinler üzerindeki çalışmalarında ÇÇTÖ puanının boşanmış kişilerde daha yüksek olduğu, gözlemlenmiştir. Kolukırık21’ın İstanbul’da yaptığı çalışmada ve Dokuzlu27’nun Türkiye geneli yaptığı çalışmada depresyon puanları ile medeni durum grupları arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Yüksek gelirli ülkelerde boşanmış olmak depresyon üzerinde güçlü bir etken olmasa da düşük ve orta gelirli ülkelerde boşanmış olmak depresyon üzerinde güçlü etkisi olan bir faktör olarak görülmektedir28. Çalışmaların yapıldığı yerler arası kültürel ve ekonomik farklılıklar depresyonu etkileyen faktörlerde farklılıklara neden olabilir. Çocukluk çağı travmalarının yakın ilişki kurma gibi becerileri olumsuz etkileyeceği ve evlilik hayatının da bu becerileri gerektirdiği düşünüldüğünde çalışmamızdan elde edilen bulguların literatürü desteklediği düşünülebilir.
Araştırmaya katılan katılımcıların eğitim düzeylerine göre ÇÇTÖ puanı ve depresyon puanlarında anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0.05). Bu farklılığın ÇÇTÖ toplam puanında ilkokul ve altı grupla üniversite ve üzeri grup arasındaki farklılıktan kaynaklandığı görülmüştür. Depresyondaki farklılık ise ortaokul/lise grubu ile üniversite ve üzeri gruptaki farklılıktan kaynaklanmaktadır (p<0.05). Aydın25’ın çalışmasına göre ÇÇTÖ toplam puanı ve Beck depresyon ölçeği puanı arasında anlamlı farklılık gözlenmiş ve bu farklılığın yüksek lisans ve üzeri ile okuryazar, ilköğretim, lise ve üniversite grupları arasında olduğu gözlenmiştir. Sönmez29’in yaptığı çalışmada eğitim düzeyi grupları arasında Beck depresyon puanı ve ÇÇTÖ puanları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur. Sönmez29’in çalışmasında Beck depresyon puanındaki farklılık ilköğretim grubu bireylerin puanları yüksek lisans grubuna göre daha yüksek olmasından, ÇÇTÖ puanlarındaki farklılık ortaöğretim grubundaki bireylerin puanlarının üniversite ve yüksek lisans grubundaki bireylere göre daha yüksek olmasından kaynaklandığı gözlenmiştir. Çocuklukta maruz kalınan ihmal ve istismar yaşantılarının çocuğu zihinsel yönden olumsuz etkilediği ve dolayısıyla akademik başarılar üzerinde negatif etkiye sebep olabileceği söylenebilir.
Araştırmaya katılan anne babası boşanmış olanların birlikte olanlara göre ÇÇTÖ toplam puanı ve depresyon puanları daha yüksek bulunmuştur (p<0.001). Baylan30’ın ve Çavuşoğlu23’nun çalışmalarında anne babası boşanmış olan kişilerin çocukluk çağı travmaları toplam puanı birlikte olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Tunç ve Yapıcı31 tarafından yapılan çalışmada da anne ve babası boşanmış olanların depresyon puanlarının birlikte olanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Araştırma sonucu elde edilen veriler literatürle uyumlu olup anne babanın ayrı olması ihmal, istismar yaşantıları ve depresyon üzerinde önemli bir etken olduğu düşünülmektedir.
Araştırmaya katılanlardan akrabalarında ruhsal hastalık olanların olmayanlara göre ÇÇTÖ toplam puanı ve depresyon puanları daha yüksektir (p<0.05). Aytaçalp ve Durat32’ın çalışmasına göre ailede ruhsal hastalık varlığı olanların ÇÇTÖ toplam ve tüm alt boyut puanları akrabalarında ruhsal hastalık olmayanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Bülbül ve ark.9’nın yaptığı araştırmaya göre akrabalarda ruhsal hastalık varlığı, tekrarlayan ve ilk atak depresyon hastalarında kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur. Öncü ve ark.33’nın çalışmasında akrabalarında ruhsal hastalık varlığı ile depresyon düzeyi arasında ilişki bulunmuştur. Birinci derece akrabalarında depresyon olanların depresyona yakalanma ihtimallerinin yaklaşık 3 kat daha fazla olduğu bilinmektedir34. Bu durum genetik aktarım ve aile içi stres faktörlerinin depresyon riskini arttırması ve çocuğun büyüdüğü ortamda ruhsal hastalığı bulunan kişilerin bulunmasının ilerleyen yaşlarda travma ve depresyon görülmesi üzerine etkili olmasıyla açıklanabilir.
Araştırma grubundaki katılımcıların çocukluk çağı travmaları toplam puanı ile Beck Depresyon Ölçeği toplam puanı arasında pozitif yönde anlamlı ve orta düzeyde (r=0.600, p˂0.01) bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca ÇÇTÖ ölçeğinin tüm alt gruplarıyla da Beck Depresyon Ölçeği arasında da pozitif bir ilişki vardır. Araştırmaya katılanların çocukluk çağı travmatik yaşantıları arttıkça depresyon durumları da artmaktadır. Araştırma sonucu elde edilen bulgular literatürle desteklenmektedir. Türkiye’de ve diğer ülkelerde konuyla ilgili yapılan çalışmalarda da çocukluk çağı travmaları ile depresyon arasındaki pozitif yönlü ilişki olduğu belirlenmiştir9,25,29,35-40. Kuzminskaite ve ark.41’nın yaptığı çalışmada çocukluktaki duygusal ihmal, duygusal istismar ve fiziksel istismarın tutarlı ve güçlü bir şekilde depresif bozuklukların kalıcılığıyla ilişkili olduğu gözlenmiştir. Çocukluk çağı travmaları kişinin ruhsal, sosyal vb. birçok açıdan zarar görmesine neden olduğundan kişilerde depresyon gibi psikopatoloji gözlenmesi üzerine etkili olduğu düşünülmektedir.
Sonuç olarak; araştırmaya katılanların yaklaşık yarısının çocukluk çağı travması yaşadığı ve üçte birinde depresyon belirtileri gözlendiği görülmüştür. Çocukluk çağı travması görülme oranı arttıkça depresyon belirtilerinin de arttığı bulunmuştur. Çocukluk çağı travmaları ve depresyona sebep olabilecek risk faktörleri değerlendirilip multidisipliner yaklaşımla koruyucu, tedavi ve rehabilite edici hizmetler planlanmalıdır.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Bu çalışmanın sonuçları sadece Elazığ ilinde sağlıklı hayat merkezlerine başvuran danışanlar için geçerli olup tüm toplumu yansıtmamaktadır. Çalışmaya katılanların mental kapasite durumu değerlendirilmemiş, depresif belirtiler sadece ölçek yardımıyla belirlenmiştir. Ölçek sonuçlarını desteklemek için psikiyatrik değerlendirme yapılmamıştır. Bunlar çalışmamızın kısıtlılıklarıdır.